Maviş Yozgat’ta, sıcaktan öte kurak bir yazdı. Hoca mektebinde aralarına yeni katılan muhacir kızın sarı saçları ve mavi gözleri minik yazmasının altından gülümsüyordu. Diğer tüm kara gözlü, kaza yüzlü, kara saçlı çocukların aksine, ışıltılı, aydınlatan, neşe saçan, kocaman mavi gözleri vardı. Minik kızın ismi köye geldiği gibi kondu: Maviş. Maviş’i ilk gördüğünde içine yerleşen sevinç ömrü boyunca peşini bırakmadı. Annesi öldüğünde, hala çocuktu. Maviş evlerine gelip, korkudan sindiği köşede onu bulmuş, ellerini tutmuştu. O korku ile karışık hüzün, suçluluk dolu bir teselliye bırakmıştı yerini. Mavi gözler ile birlikte ağladılar, hiç konuşmadan, sessizce ve içten. Çocuklukları bitene dek hep el ele tutuştular, beraber oynadılar Maviş ile. Onu sevdiğinin –çok sevdiğinin – ve kalbini hızlandıran bir sevdanın içine düşdüğünün henüz farkına varmıştı ki, babası “vatana bir hayrın dokunsun” dedi ve onu Ankara’daki polis akademisine gönderdi. Maviş’i son görüşü, kendisini uğurlamaya ...
-- Günlük / Öyküler / Denemeler --