Ana içeriğe atla

Maviş

Maviş

Yozgat’ta, sıcaktan öte kurak bir yazdı. Hoca mektebinde aralarına yeni katılan muhacir kızın sarı saçları ve mavi gözleri minik yazmasının altından gülümsüyordu. Diğer tüm kara gözlü, kaza yüzlü, kara saçlı çocukların aksine, ışıltılı, aydınlatan, neşe saçan, kocaman mavi gözleri vardı. Minik kızın ismi köye geldiği gibi kondu: Maviş.
Maviş’i ilk gördüğünde içine yerleşen sevinç ömrü boyunca peşini bırakmadı.

Annesi öldüğünde, hala çocuktu. Maviş evlerine gelip, korkudan sindiği köşede onu bulmuş, ellerini tutmuştu. O korku ile karışık hüzün, suçluluk dolu bir teselliye bırakmıştı yerini. Mavi gözler ile birlikte ağladılar, hiç konuşmadan, sessizce ve içten.
Çocuklukları bitene dek hep el ele tutuştular, beraber oynadılar Maviş ile.
Onu sevdiğinin –çok sevdiğinin – ve kalbini hızlandıran bir sevdanın içine düşdüğünün henüz farkına varmıştı ki, babası “vatana bir hayrın dokunsun” dedi ve onu Ankara’daki polis akademisine gönderdi.
Maviş’i son görüşü, kendisini uğurlamaya geldiği o Eylül günüdür. İçlerinde tekrar görüşeceklerine ve buluşacaklarına dair kesin bir inanç ile birbirlerine el salladılar.
Bir daha hiç görüşmediler.
Aklında hep hoca mektebine gelen o mavi gözlü minik kız olarak kaldı, içinde dünyanın en mavi boşluğunu bırakarak.
Hayat küçük adımlar ile alınan uzun bir yoldur. Okullar bitti, bir polis oldu. Tayinler çıktı, bir orada bir buraya koşuşturdu. Zaten okul bitmeden babası ölmüştü. Bir daha köye dönmedi.
Çok mutlu yaşadığı, iyi arkadaşlarının olduğu ufak bir Karadeniz ilçesinde, amirinin kızkardeşini beğendi, arkadaşları sahip çıktılar, amiri de onu çok severdi zaten, evlendiler. Ufak bir evleri oldu, çıtıpıtı bir karısı... Ülkeyi beraber dolaştılar. Sakin, dertsiz bir hayatları oldu. Üç evlat verdi karısı ona. Ülkeyi baştan başa gezdiler. Zor bir ülkede zor bir meslekteydi. Ama hayatına hiç itiraz etmedi.
İyi bir koca, sert ama sevecen bir baba oldu.
Yıllarca hiç düşünmedi Maviş’i.
Bir gece, balkonda akşam yemeğini yedikten sonra, içkiyi biraz fazla kaçırdı. Çocuklar yatmıştı. Şehir tatlı bir esintiyle, derin bir sessizliğe büründü. Birden gecenin koyu karanlığını masmavi gördü. Aklına düştü Maviş.
Ağlamaya başldı. Annesi öldüğü için ağladığı gibi ağladı. Terk edilmiş, haksızlığa uğramış, çok özlediği birisine kavuşamamış gibi ağladı. Derin, izahı güç, dertli bir acı ile ağladı.
Karısı geldi elini omzuna koydu. Neden ağladığını sordu şefkatle. Annesini özlediğini söyledi.
Utandı söylediği yalandan ve bir daha içki içmedi.

Yıllar geçti. Emekli oldu. Bir ev aldılar, İstanbul’un küçük semtlerinden birinde. Çocuklar büyüdü. Borçlar bitti. *Ayağımızı yerden keser” dedi ve bir yerli araba aldı.
Masmaviydi.
Arabasını sessizce, aşkla sevdi. Neredeyse hiç kullanmadı. Apartmanın otoparkında, özenle yıkadıktan sonra “Maviş” diye sevdi. Haftada bir ileri geri hareket ettirir, parçaları bozulmasın diye kontrol eder, yağına bakar, motor sesini dinledi.
Örtüsünü örtüp bir sonraki buluşmaya kadar beklerdi Maviş’i.
Birgün garaj kapısı açık kaldı. Maviş’i çaldılar zannetti. Çalınmadığını görünce sevindi. Ama emekli bir polis heybeti ile azarladı herkesi. Kimse bilmedi neden bu kadar öfkelendiğini.
Birgün, öldü. Herkes gibi.
Sattılar Maviş’i ölümünden bir hafta sonra. Ve böylece , en gizli ve derin , yalnız aşklardan biri sessizce kayboldu bitti. Unutulacak kadar bile bilinmeden.

Temmuz 2010
Alaçatı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Thassos

Thassos Adası, Kavala'nın açığında bulunan, belki Gökçeada büyüklüğünde güzel bir turizm bölgesi. Ulaşımı Kavala'dan yada Keramoti'den yapılabiliyor. Alexandroupoli'den yaklaşık 150 KM uzaklıkta. Güzel bir otoyol ile ulaşılıyor. Ancak Alexandroupoli/Dedeağaç ile Keramoti arasında çok az akaryakıt istasyonu var. Bu yüzden tedarikli yola çıkmak lazım. Adaya araçla ulaşım Keramoti üzerinden. Esas olarak ada, bu beldeye daha yakın. Kavala'dan yapılacak feribot seyahati daha uzun sürüyormuş. Otoyolda ilk "Feribot" talebasını takip ederek gidilebiliyor. Feribota ulaşmak için zaman zaman tabelalar ortadan kaybolduğundan, Havalaanı tabelasını takip etmek lazım. Son anda başka bir tabela ile yön bulunuyor. Tabelalarda latin alfabesi ile yazılanlar birbirini tutmadığından hayat çok zorlaşabiliyor. Chistopoli yada Hristopoli yazılabiliyor. Aynı gerekçe ile navigasyona da pek güvenmemek lazım. Aynı isme sahip bir çok şehir, bölge var. Rızkının Peşinde Bir Ma...

Alexandroupoli

Alexandroupoli, bizim bildiğimiz adı ile "Dedeağaç", Türkiye'ye son derece yakın bir sahil kasabası. Büyük değil, ama turizm açısından, sınırın Türkiye tarafından kalan bölgelere göre çok daha gelişmiş. Türkiye'den girilen otobandan çıktıktan sonra denize doğru gidince otellere ve yemek yenilebilecek yerlere ulaşılıyor. Bir gün kaldığım için çok fazla inceleyemedim ama her bütçeye göre otel ve lokanta var. Kapıdan girince otellerin verdikleri fiyatlar ile internet üzerinden alınan fiyatlar birbirinden çok farklı. Bu yüzden http://www.hotels.com yada http://www.booking.com gibi adresler uzerinden rezervasyon yapılmasını tavsiye ederim. Üstelik başka ziyaretçilerin yorumlarını da okumak mümkün. Otel fiyatları 50 EU ile 140 EU arasında değişiyor. Şu anda yüksek sezon olmasına rağmen, bize 140 EU'ya kendi havuzu olan bir oda önerdiler. Kalmadık o ayrı... Şehir merkezinde "club"lar, kafeteryalar ve lokantalar yanyana. Otel olarak Thraki oteli tercih ...

Üstümde Bunu Bulmuşlar

Ben öldükten sonra, cebimde bir sinema bileti bulmuşlar. Kötü bir macera filminin bileti, yani öyle ciddiye alınacak birşey değil. Akşam matinesiydi, indirim kartımı kabul etmemişlerdi, biraz pahallıydı. Homurdanıp ödemiştim, gişedeki kızın aldırmaz tavırları sıkıntımı ağırlaştırmıştı. Filmin başlamasına biraz zaman vardı, gezindim alışveriş merkezinde. Vitrinlere baktım, vitrinlere bakan insanlara. Fiyat etiketleri, tıpır tıpır yürüyen kadınlar. Tatlı kahkahalar, ışıklar ve yansımaları... Güzel mavi gömlekler, hep sevdiğim gibi. Yüzüm karardı, sıkıldım. Işıklar gözümü kör etti, kaçarcasına çıktım binadan. Gök alabildiğine uzanıyor, arabalar kızarmış bulutların altında dört bir yana kaçışıyordu. Ufukta hayatımın en kızıl güneşi batıyordu. Gün batıyordu. Gökyüzü, binalar... Altında gezinen insanlar... Her biri birleşmiş, tek bir nesne olmuştu. Tek bir büyük resim, akıl almaz bir manzara. Bir dehşetli resmin içinde, bir minicik karakter olmuşum, neresi gerçek neresi sadece bir s...