Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ekim, 2006 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yorgunluk

Yorgun Savaşçı diye bir kitap vardı, meşhur. Kitabı okumadım. Babam çok severdi. Her gördüğümde içine bakmak isterdim ama korkardım. Yorgunum. Hayatımı düzene soktum derken olanlara yorgunum. Yalnız kalmaktan korkuyorum ama yalnız kalmak istiyorum. Çok yorgunum. Çok yorgunum. Ama çok yorgunum.

Nüfus Müdürlüğü Yeni Kimlik Bunalımı Başvuru Merkezi

Herşeyin birbirine karıştığı bir adamım. Bir çeşit sebze çorbası. Zeki Yıldırım bir mail ile "Wariors Dance" diye bir video göndermiş. Adige müziği, dans. Ne yabancısıyım bu diyarın ne de bir evim var benim diyecek. Oysa nasıl bir gezginsem artık; her diyarda bir hatıram ve gönlüm, bitmeyen bir nostalji yorgunluğum ve ait olamadığım binlerce kavram. Cerkesim, öyle büyüdüm, öyle oldum. Oturdum, kalktım. Adımı takındım. Adımla karşılandım. Müslüman oldum, inandım, ölmeye ve öldürene, sahiplendim. Türkiye'li oldum, vatan diyemeden, yabancı oldum, yeni dünyaya kapıları açtım ve anladım. Ne Müslüman'lığı yadırgadı usanmaz zihnim, ne Çerkes olmayı. Ne de büyülü marketlerde, şık beyefendilerin rahvan gezintileri bana yabancı geldi. Bir çöl fırtınasında kaldım, bir kimlikten bir diğerine hep bir bunalımla geçtim. Her kimliği ayrı ayrı bin bedenmişcesine taşıdım. Sonra kimlikler beni aldı. Benden geriye bir hardal tanesi kaldı. Onu da sakladım, zamanlarımı ve ölümlerimi gizler...

Baş Ağrısının Dayanılmaz Dinsel Baskısı

Bir hafta ofiste durmayınca hayat karışıyor. Bir sürü mail birikiyor; gelen mesajların anlamı kalmıyor. Herşey geç kalıyor. Falan. Abrek’in böyle dertleri yok. O bıdı bıdı koşuyor sadece. Hopluyor, et yiyor, ayran içiyor, ne bileyim, kedisini seviyor. Çıtır night elfler var ortamda, onlara “greetings” falan yapıyor. Abrek’in dertleri pek az ama hayatı çetin. Öldür öldür bitmiyor hayvanlar, derisini yüz, tuzla , elbise yap, git sat, para kazan. O da ekmeğinin peşinde. Bir mana olsun, health olsun, bedavaya değil bunlar. Akşam üşengeçliğin doruk noktasında bir bardak meyva suyu ve dolaptaki konserve birşeyi yedim ve yattım. Buay aylardan Ramazan, günlerden oruç, iftara var 5 saat. Hayırlı olsun.

Uzak kalmış bir takım olaylar

Bir süredir günlük falan hak getire. Yazmıyorum; yazamıyorum. Hayatımdaki dehşetcengiz yoğunluk Elm sokağındaki kabus misali seri halinde devam ediyor. Günlerimin kalabalığından yaşamaya vakit bulamıyorum. Yetişme ihtiyacım asfaltı ağlatıyor. İmdat Ulan! Ramazan geldi. Sesssiz ve açlık içinde. Yaş ilerliyor, Ramazan bi koydu mu oturtuyor. Son günler... Herşey bitiyor. Bir salak konser sırasında hayatımı düşündüm başından sonuna. Anlatacak bir sürü saçmalık var hayatımda: Neden bir Jedi olmadığım, kitaplar, okumak, sex, yazamamak, dünya, ölmek, din, Ahmet Hoca'nın TV'si, nar suyunun kekremsi tadı ve hafta sonu imza günümün olması. hayatımın izlenebilirliliğini sağlamak gibi saçma sapan bir fikrim yok. Ancak yazmayınca yaşamamış oluyorum sanki. Bir araba acı geçiyor hayatımdan ve geriye hiç birşey kalmıyor. Öleceğim; TEM'de bir köprünün altında testislerini yayarak yatmış ve kaskatı kesilmiş; bir zamanlar adı muhtelemen "pamuk" yada "karbeyazı" yada ...