Bir süredir günlük falan hak getire. Yazmıyorum; yazamıyorum.
Hayatımdaki dehşetcengiz yoğunluk Elm sokağındaki kabus misali seri halinde devam ediyor. Günlerimin kalabalığından yaşamaya vakit bulamıyorum. Yetişme ihtiyacım asfaltı ağlatıyor. İmdat Ulan!
Ramazan geldi. Sesssiz ve açlık içinde. Yaş ilerliyor, Ramazan bi koydu mu oturtuyor. Son günler...
Herşey bitiyor. Bir salak konser sırasında hayatımı düşündüm başından sonuna. Anlatacak bir sürü saçmalık var hayatımda: Neden bir Jedi olmadığım, kitaplar, okumak, sex, yazamamak, dünya, ölmek, din, Ahmet Hoca'nın TV'si, nar suyunun kekremsi tadı ve hafta sonu imza günümün olması.
hayatımın izlenebilirliliğini sağlamak gibi saçma sapan bir fikrim yok. Ancak yazmayınca yaşamamış oluyorum sanki. Bir araba acı geçiyor hayatımdan ve geriye hiç birşey kalmıyor.
Öleceğim; TEM'de bir köprünün altında testislerini yayarak yatmış ve kaskatı kesilmiş; bir zamanlar adı muhtelemen "pamuk" yada "karbeyazı" yada "itoğluit" olan köpek gibi öleceğim. Ölürken başıma neler gelecek merak ediyorum ve dahi korkuyorum.
Ayın 19'unda hayatımda bir deprem daha olacak. Taşlar yerine mi oturacak yoksa olanlar yine bana mı oturacak göreceğim.
Sanki tüm hayatım boyunca oğlumun büyümesini ve bana arkadaşlık etmesini beklemişim gibi geliyor. Kendi içimde hardal tanesi kadar bir yere saklanmış bir asıl ben var ve acaip ürktüğü için dışarı çıkamıyor. Bunu söyleyebilmem bile mucize..
Ben gitmek istemenin kar beyazı prensiyim ulan!
Hayatımdaki dehşetcengiz yoğunluk Elm sokağındaki kabus misali seri halinde devam ediyor. Günlerimin kalabalığından yaşamaya vakit bulamıyorum. Yetişme ihtiyacım asfaltı ağlatıyor. İmdat Ulan!
Ramazan geldi. Sesssiz ve açlık içinde. Yaş ilerliyor, Ramazan bi koydu mu oturtuyor. Son günler...
Herşey bitiyor. Bir salak konser sırasında hayatımı düşündüm başından sonuna. Anlatacak bir sürü saçmalık var hayatımda: Neden bir Jedi olmadığım, kitaplar, okumak, sex, yazamamak, dünya, ölmek, din, Ahmet Hoca'nın TV'si, nar suyunun kekremsi tadı ve hafta sonu imza günümün olması.
hayatımın izlenebilirliliğini sağlamak gibi saçma sapan bir fikrim yok. Ancak yazmayınca yaşamamış oluyorum sanki. Bir araba acı geçiyor hayatımdan ve geriye hiç birşey kalmıyor.
Öleceğim; TEM'de bir köprünün altında testislerini yayarak yatmış ve kaskatı kesilmiş; bir zamanlar adı muhtelemen "pamuk" yada "karbeyazı" yada "itoğluit" olan köpek gibi öleceğim. Ölürken başıma neler gelecek merak ediyorum ve dahi korkuyorum.
Ayın 19'unda hayatımda bir deprem daha olacak. Taşlar yerine mi oturacak yoksa olanlar yine bana mı oturacak göreceğim.
Sanki tüm hayatım boyunca oğlumun büyümesini ve bana arkadaşlık etmesini beklemişim gibi geliyor. Kendi içimde hardal tanesi kadar bir yere saklanmış bir asıl ben var ve acaip ürktüğü için dışarı çıkamıyor. Bunu söyleyebilmem bile mucize..
Ben gitmek istemenin kar beyazı prensiyim ulan!
Yorumlar