Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Kasım, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ypres'de Anma Töreni

Ypres, Belçika'da 35.000 Kişilik bir ufak şehir. Özelliği 1. Dünya Savaşı sırasında Almanya'nın Fransa'ya işgalinde durma noktası olması ve 400.000 Kişinin ölümüne rağmen, şehrin verilmemesi. Her yerde mezarlıklar ve savaşın izlerini görmek mümkün. Yüzyıllardır yün satışı ile yaşayan şehir, orta çağda bugünkünden daha kalabalıkmış. Şu anda şehirde görünen tüm binalar, savaşta yıkılmış olanların devlet desteği ile orjinaline sadık kalarak tekrar yapılmış hali.  Bu bina, yünlerini yangınlardan korumak için kentin kullandığı depo. Depo aynı zamanda pazar olarak kullanılmış ve satışlarda burada yapılmış. Ypres yünlerinin Çin'e kadar satıldığı söyleniyor. View Larger Map Şehir, yaşanan büyük savaş ile dolu. Her adım başında bir mezarlık var. 250.000 İngiliz askerinin gömülü olduğu söyleniyor. Her biri için bir mezar taşı konulduğundan, şehirde 300'den fazla mezarlık var. Almanlar'ın mezar taşı olmayan toplu bir mezarı mevcut. Her akşam, bu kayıpları anmak ve...

Fotografcilik ve Sanat uzerinden oyku de yeniligi anlatma denemesi

Benim fotografcilik denen sanatla iliskim cok sinirli. Ama eline her dijital kamerayi alanin birseyler cekmesine ve bunu bir sanat gibi gormesine de hafiften sinirleniyorum. Ama yine de insanlarin derinligini arttiran bu cabayi anliyorum ve - insan karisik birsey iste- bir yonumle de destekliyorum. Asil sorun, bu sanatin tekrara cok acik olmasindan kaynaklaniyor. Sanatin ozundeki yenilik / yenileme olgusuna dair ilk algim, cok ozel bir edebiyat ogretmeni olan rahmeti Hayrettin Korkmaz'a dayanir. Derste bize "edebiyat bulus/icat isidir. " derdi. Sonra bunun asil anlamini buldum. Bir oykuye basladigimda ilk aradigim, o konu/olay/manzarada bir duyguyu, anlatmak istedigim duyguyu ortaya cikartacak ozelliklerdir. Elbette aski veya yalnizligi binlerce oykude bulabiliriz. Ama o yalnizligin belli bir olaylar sonucunda ortaya cikisini, birisinin o yalnizligi icsellestirmesini, yalnizligini besleyen ortami ve bunun o kiside olan etkisini anlatmak isterim. Sevil'in Sanda...

Bayramdan Bir Gün

Bugün, uzun zaman sonra, Nurettin Durman'ı ziyaret ettim. Nurettin Durman kim? Şair, öykü yazarı, yazar yetiştirme makinesi, editör, etik kurul ve Düş Çınarı'nın editörü. Bir insan kolaylıkla Nurettin Durman olmuyor. Her zaman gülümsemek kolay mı? Her zaman doğruyu söylemek, en azıncan çaba sarfetmek. Hem "hakikatı" hem de "insanı" incitmemek. Hani trafikde arabamız sıkıştığında, herkesin aynı yönde birbirine birşey satmak, satanlara birşey vermek, verdiğini alabilmek ile başlayan o çılgın döngüyü düşünüp de "durmak" istediğinizde aklınıza oturan o çılgın düşünce var ya... İşte o çılgınlığın uğramadığı anların mucidi Nurettin Durman

Uçurum

Uçurum I Suskunluk içinde büyük, kahverengi gözlerini yere indiriyorsun. Gözkapakların bir çarşaf gibi örtüyor onları. Bir tel saçın isyan edip düşüeriyor üzerlerine. Sonra birkaç tanesi daha… Yüzün hafifçe çeviriyorsun. Ellerimle yüzünü avuçluyorum. Bir sıcaklık geliyor. Sonra saçlarının ipek gibi , tel tel geziniyor parmaklarımın arasında. Ufacıcık, sıcak bir gülümseme geliyor yüzüne. Bir iki saniye ve uçup gidiyor. Gözlerimi kapatıp , derin bir nefes alıyorum. Bırakıyorum saçlarını, yüzünü… Şimdi ellerim şakaklarımda, gözlerim yarı açık yarı yapalı. Masanın desenine takılıyor gözlerim. Danteller arasından kaçmak istiyorum. Bir an, sanki kaçabilecek gibi ellerimi uzatıyorum. Gözlerimi dikiyorum sana. Bir an “Neden” diyesim geliyor. Dudaklarım açılıyor. Belki bir harf söyledikten sonra susuyorum. Gözlerimi kapıyorum. Bir damla yaş. Kendini tamamlamış, artı akacak. Bir daha kapatıp açıyorum gözlerimi. Düşüyor.. Gülümsüyorum. Bitiyor birden gülümsemem.. -Öyle olmalı, i...