Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Haziran, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir "Wicked Game" olarak Yöneticilik

Sanıyorum, güzel bir algı-yol ayrımındayım. Benim kırılgan algım ve bir şekilde önceki mesleğimden, yazarlıktan ve yazılımcılıktan devrişilmiş detaycı naif bakış açım yapmakta olduğum işin zaman zaman soğuk olması beklentisine uyum sağlamıyor. Ben, dinleyen, dinlediğini içselleştiren ve herkesin haklı bir yönü olabileceğine inanmaya çalışan birisiyim. Çocuksu bir "Herkesin içinde bir pırlanta vardır" mottosuna tutunuyorum. Bunun gerçek olmadığı biliyorum. Ama yine de insanların, kendilerine inanarak anlattıklarını dinlemek zorundayım. Dinlemezsem, kendime ihanet ediyorum. Oysa, herşeyi kestirip atmak ne kolay. Vicdanınız da inanıyor bu sonuçlara. Aşikar olan bile bazen allanıp pullanabiliyor çünkü. Ama istiyorum ki doğrusu yapayım, her kırmızı ışıkda duran dürüst vatandaş gibi. Karar vermek zorunda olmak ve bunun sorumluluğunu almak çok kötü. Karar verirken, kararın tüm taraflarını gözlerini Japon çizgi filmi karakterleri gibi açıyor, kirpiklerini kırpıştırıyor ve si...

Constructive Materials / Yapıcı Kimyasallar

Bir süredir, evet sanıyorum ki yeterince uzun bir süredir, kimya sektörü ile ilgileniyorum. Aslında ben direk kimya sektörü ile de ilgilenmiyorum. Ama hayatımın bir kısmını fıçılanmış, paketlenmiş, paletlenmiş, kutulanmış kimyasalların arasında onlara dokunmamaya çalışarak geçiriyorum. Hani çocukken gördüğümüz herşeye dokunma alışkanlığımız vardır ya. Hani yeni bir masa görünce dokunmak, bir kumaşa dokunmak, yeni bir insana dokunmak gibi. Ben de bu zararlı, öldürücü, zehirli, patlayıcı ve parlayıcı, yani acaip can sıkıcı kıpır kıpır kimyasallara dokunmak için can atıyorum. Ama dokunmuyorum. Bu kimyasalların ne işe yaradığını da merak ediyorum. Haylaz bir çocuk gibi bitmez sorular sormak, bu ne işe yarıyor demek, sonra da onun ne işe yaradığını öğrenmek falan istiyorum. Polibirşeyler plastik oluyor, yapıştırıcılar var, boyalar var karışıyor. Çeşit çeşit birşeyler işte. Bir kısmı kıpır kıpır tenekeler içinde, sallayıncı huzursuz çocuklar gibi kımıldıyorlar. Bir kısmı ise torbalarda, ...

Twitter Haikularım

Bir süredir yazdığım Twitter Haikularımı bir toplayalım dedim: En çok varlığına, Öfke duyar, Yaralı bir kalp... -------O-------- Çiğ damlası kadar taze, ve kırılgan: Sevmek -------O-------- Ben bugün ağır bir taş Sis bombaları arasında yok oluyor Hiç var olmamış gibi -------O-------- Deniz, Her daim Engin -------O-------- Gökyüzünde Pamuk helva Uzanip alsam ne olur, Düş ülkesinden bir parça -------O-------- Bir masal dagına hasretle büyüdük Kavusamiyoruz hiç bir vatana. -------O-------- Sessizliği çalıyormuşcasına Diamonds and rust söylüyor. Uyanan sehre nazire olsun diye

Lojistik Aklın Temsilcileri

Türkiye'nin Lojistik Potansiyeli ve yapabileceklerine dair elimizde ayakları yere basan bir veri olmadığını hepimiz biliyoruz. Bu konu dağınık ele alınan ve bir çok başka sektöre göre verisi yetersiz bir alandır. Özellikle, başarı kriterlerine göre şirketlerimizin durumunu anlamamızı sağlayacak olan temel göstergeler de belirgin değil. Sektör, geçmişinden kaynaklanan bir "sabunlama" anlayışının dışına çok da çıkmamış görünüyor. Sektörün lider firmaları, ki Alışan'ı da dahil ediyorum, kalite, insan kaynağı, müşteri ilişkisi gibi konularda açık başarı örnekleri gösterirken, küçük firmaların bir kısmı bu kavramları duymamış bile, bir kısmı ise bu kavramların öneminin farkında değil. Yakın zamanda sohbet ettiğim bir iki lojistik firması, birkaç yıl içinde teknolojiye, özellikle yazılıma yaptıkları yatırımın milyon dolarlarla ölçüldüğünü anlatıyordu. Alışan için de bu farklı değil. Oysa, teknoloji kökenli bir yönetici olarak, lojistik firmalarına yazılım satmanın ne ka...

Arayüz Bilgisayardır.

ted.com'da Dolaşırken, UI üzerinde güzel bir konuşmaya rastladım. Temel olarak Minority Report filminde gördüğümüze benzer bir arayüzü anlatıyor ve bunun bir örneğini gösteriyordu. Birkaç sene önce bu çok heyecan verici olabilirdi, belki geldiğimiz noktada işin nasıl hızlandığını da bu hayret eksikliği gösterebilir. Uzun zamandır, Wii'den beri diyelim, harekete duyarlı sensörler ile oyun oynuyoruz. Bunun bir adım ötesi olan hareketimizi kamera ile algılayarak cihazların gelmesini tahmin etmek de zor değil. Benim için arayüz macerası ilk windows programlarıma gidiyor. O dönemlerde PC is the Computer diyorduk. Arkasından network/ağ kavramı gelişti ve "network is the computer" sloganı oturdu. Yani önce cihaz önemliydi, arkasından cihazın bağlanabilme  imkanı. Ardından, imkanlar gelişti ve internet bilgisayar haline geldi. bugün bağlantısı olmayan bir bilgisayarı, elektrik kaynağına bağlı olmayan, çalışmayan bir cihaz olarak görüyoruz. Son dönemde, Apple ile birlikte ...