Sanıyorum, güzel bir algı-yol ayrımındayım.
Benim kırılgan algım ve bir şekilde önceki mesleğimden, yazarlıktan ve yazılımcılıktan devrişilmiş detaycı naif bakış açım yapmakta olduğum işin zaman zaman soğuk olması beklentisine uyum sağlamıyor.
Ben, dinleyen, dinlediğini içselleştiren ve herkesin haklı bir yönü olabileceğine inanmaya çalışan birisiyim. Çocuksu bir "Herkesin içinde bir pırlanta vardır" mottosuna tutunuyorum. Bunun gerçek olmadığı biliyorum. Ama yine de insanların, kendilerine inanarak anlattıklarını dinlemek zorundayım. Dinlemezsem, kendime ihanet ediyorum.
Oysa, herşeyi kestirip atmak ne kolay. Vicdanınız da inanıyor bu sonuçlara. Aşikar olan bile bazen allanıp pullanabiliyor çünkü. Ama istiyorum ki doğrusu yapayım, her kırmızı ışıkda duran dürüst vatandaş gibi.
Karar vermek zorunda olmak ve bunun sorumluluğunu almak çok kötü. Karar verirken, kararın tüm taraflarını gözlerini Japon çizgi filmi karakterleri gibi açıyor, kirpiklerini kırpıştırıyor ve sizin vicdanınızın tertemiz bir kararı, müthiş bir doğrulukla vermesini bekliyor.
Oysa bu kadar keskin olmadığınızı biliyorsunuz. Bunu hissediyor ve en doğrusunu yapabilmek için uğraşıyorsunuz.
Ve yine, bu aslında genelde dahil olmadığınız bir sorunun, büyümüş bir yumağın, kırılmış bir sürü kalbin, çakışmaktan kamaşmış çıkarların en sonunda bir tek hamle ile çözülmesini beklemek kadar gerçek dışı bir olay.
Oysa her gün bunu yapıyoruz. Bunu söylüyoruz.
Yöneticilik bir çeşit karar oyunu. Ama zor bir oyun. En azından bugün için.
Benim kırılgan algım ve bir şekilde önceki mesleğimden, yazarlıktan ve yazılımcılıktan devrişilmiş detaycı naif bakış açım yapmakta olduğum işin zaman zaman soğuk olması beklentisine uyum sağlamıyor.
Ben, dinleyen, dinlediğini içselleştiren ve herkesin haklı bir yönü olabileceğine inanmaya çalışan birisiyim. Çocuksu bir "Herkesin içinde bir pırlanta vardır" mottosuna tutunuyorum. Bunun gerçek olmadığı biliyorum. Ama yine de insanların, kendilerine inanarak anlattıklarını dinlemek zorundayım. Dinlemezsem, kendime ihanet ediyorum.
Oysa, herşeyi kestirip atmak ne kolay. Vicdanınız da inanıyor bu sonuçlara. Aşikar olan bile bazen allanıp pullanabiliyor çünkü. Ama istiyorum ki doğrusu yapayım, her kırmızı ışıkda duran dürüst vatandaş gibi.
Karar vermek zorunda olmak ve bunun sorumluluğunu almak çok kötü. Karar verirken, kararın tüm taraflarını gözlerini Japon çizgi filmi karakterleri gibi açıyor, kirpiklerini kırpıştırıyor ve sizin vicdanınızın tertemiz bir kararı, müthiş bir doğrulukla vermesini bekliyor.
Oysa bu kadar keskin olmadığınızı biliyorsunuz. Bunu hissediyor ve en doğrusunu yapabilmek için uğraşıyorsunuz.
Ve yine, bu aslında genelde dahil olmadığınız bir sorunun, büyümüş bir yumağın, kırılmış bir sürü kalbin, çakışmaktan kamaşmış çıkarların en sonunda bir tek hamle ile çözülmesini beklemek kadar gerçek dışı bir olay.
Oysa her gün bunu yapıyoruz. Bunu söylüyoruz.
Yöneticilik bir çeşit karar oyunu. Ama zor bir oyun. En azından bugün için.
Yorumlar