Sözlük
Herkes kendine bir sözlük yazmalı aslında. Her kelimenin farklı bir anlamı yok mu hepimizin yüreğinde. Hangi kelime sözlükten çıktığı gibi yankılanıyor, hangi kelime dört beş harf ve biraz sesten ibaret? Kimi kelimelerde kalbimiz kanımız var, kiminde sesler, acılar veya rüyalar.
Ev diyor, örneğin, ev. Evi yıkılmış, deprem olmuş hayatında, koltukların ve sehpaların, özenle alınmış tencerelerin ve o küçük fiskos sehpasının, akşamları baş ucuna koyduğu küçük, kendinden bardağı olan sürahinin, terliklerini özenle kaldırdığı dolabın, bebekliğinde babaannesini ördüğü küçük, minik, minicik hırkanın üzerine hayatın ve yorgunluğun molozu yağmış. Ev taşımamış bu yükü ve yıkılmış, altında bildiği her şey kalmış. Deprem olmuş, yer sallanmış. Dünya sallanmış.
Bir daha ev diyebilir mi, evin yıkıntısı olmadan.
Bilmemne sepeti nokta kom diyorlar, herşeyin arkasında var. Çiçeğin sepeti, tencerenin sepeti, ne geliyorsa aklına. Oysa onun aklına annesinin bakkala uzattığı sepet geliyor, beşinci katta otururlardı, annesi balkondan uzanırken başını bağlar, beyaz başörtüsünü alelade bağlayıverirdi. Oysa kim görecek o kadar uzaktan? O sepetin içinde bir ağırlık, bazen onun fizik kitabı, bakkala uzanıverir. İçinde minik bir not, bir ekmek beş yumurta. Annesinin bozuk, acemi el yazısı ile… “yımırto” Aklında gitmeyen aksanı, yavaşça sepeti çekmesi, komşunun tellerine takılmasın diye özen göstermesi. Komşunun oğlunun balkondan uzanmaya çalışması, gülümsemek, pembe ile mavi arasında garip bir renk o balkonlar. Sepet, içinde beş yumurta, yavaşça çıkardı. Sepetin altından bakar, annesinin gülümsemesini görürdü. Sepet sallanır, gülümsemenin önünde bir güneş tutulması gibi geçer dururdu. Annesini hiç başka türlü hatırlayamazdı, sepet ve sepetin arkasından başörtüsü ile gülümseyen, tombul, tatlı bir kadın. Henüz saçları siyah, henüz sağlıklı, henüz evde. Yumurta sarısını böreğe katacak. Ekmek akşam yemeği için. Yıpranmış, yağmurdan biraz yorulmuş sepet balkonda.
Özlem Hanım ile tanıştı bir Cuma günü, akşam üstüydü. İşleri bitmek üzereydi. Özlem Hanım yeni başlamış işe. Kara kuru bir kız, heyecanlı, yeni mezun belli ki. Zayıf, titrek elini uzattı. Tuttu, hayırlı olsun dedi. Özlem Hanım… Özlemi düşündü. Cuma akşamı olacaktı, herkes evine giderken arabasına binecek, uçağa gidecekti. Özlediği sevgilisine kavuşacaktı. Özlem dediler, biraz daha güldü, gülümsedi. Özlemi hatırlamak da güzeldi, özlemek. Yol boyu düşünmek, kavuşmayı hayal etmek.
Hepimizin bir sözlüğe ihtiyacı var aslında.. Daha çok yazılır, daha çok söylenir aslında. Büyük kelimelere gerek yok, kalp denir, yorgunluk denir, uyku denir, ekmeğin banıldığı tuz denir, ilk defa zeytinyağına keyifle ekmek banması gelir insanın aklına. Koku ile pazar sabahları kahvaltıdan önce içilen kahveye, fırından alınan ekmeğe gidilir.
Hepimizin hayatı bir sözlük aslında…
05/08/2021
Yorumlar