Caligula, Roma imparatoruydu. 37 Yılında, yani hemen hemen iki bin yıl önce yaşamıştı.
Söylenene göre, çok sevdiği bir atı vardı, Incitatus. Bu atı altın yaprakları ile bezenmiş yulaflar ile beslemesinin yanı sıra, gösterdiği ilgi, özel bakımı ne kadar çok sevdiğini göstermişti. Tarih, imparatorun atını konsül yapmak istediğini yazar. Yani ülkeyi yöneten meclis üyesi yapmak istemiş.
Bugün, yani Incitatus'un konsül adayı olduğu yıldan iki bin yıl sonra, güç sarhoşu insanların yapabilecekleri bu tür çılgınlıklara hiç şaşırmıyoruz.
Çünkü, imparatorlar ve diktatörler için, onların sevgisi ve ilgisi, o kişinin (göründüğü üzere bazen de bir atın) aslında yapamayacağı bir görevi alması çok sıradan bir olgu. Bugün, bu yetkilerin pek azına sahip insanlar, bunu aynı şekilde kullanmıyorlar mı?
Eğer bu satırları okuyup, benim bir demokrasi, sistem eleştirisi yapacağımı zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Siz onu kendiniz yapınız. O konuda söz bitti.
Ben başka bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum, insanlık değişmiyor. En temel hatalar, tutkular, delilikler ve çılgınlıklar, aynı şekli ile binlerce yıl sonra devam ediyor.
Aynı şekilde aşklar, sevmeler, özlemler ve hüzünler.
Ve ölümler.
Ve sevinç.
Ve ümit.
Gılgamış destanı, ulaşabildiğimiz en eski mitolojik metindir. En eski hikaye. Uzaklarda değil, insanlığın ilk yerleşim yeri olan Mezopotamya'da geçer.
Gılgamış ile hemşehri sayılabiliriz. İnsanlığın ilk şehri olduğu düşünülen Uruk'un kralıydı, o dönem için öylesine güçlüydü ki, kimse ona itiraz edemezdi. Sahip olduğu denetimsiz ve kendince sınırsız güç kendinden geçti. Sonra öğrendi ki, onun için de ölüm var.
Bu kez, ölüm korkusu ile akıl almaz bir yolculuğa çıktı.
Geri geldiğinde yenilmiş ama bilge bir adamdı. Aynı şekilde yaşadı ve öldü.
Bu destan, yaklaşık 3.500 Yıllıktır, Tunç çağında yaşanmıştır.
Gılgamış'ın yaşadıklarını ve anlattıklarını hepimiz hissediyoruz, çevremizde görüyoruz. Ölüm korkusu ile insanların ne yolculuklar yapabildiğini biliyoruz.
Ben bu satırları yazarken, birkaç gün sonra gelecek olan yeni yılı düşünüyorum. Her yıl olduğu gibi, içimi hem bir neşe hem de bir hüzün kaplıyor. Oysa, yeni yıl da insanların bir şeyleri kutlamak için uydurduğu, hiç bir bilimsel temeli olmayan, tamamen algımızla ilgili bir konu. Dünya hiç bir zaman güneşin etrafında 365 günde dönmüyor, zaten dünya ve güneş sürekli hareket ediyor. Hiç bir şey hiç bir an aynı değil. Her şey, algımızın ötesinde bir çeşitlilik ve hızla değişiyor, dönüşüyor.
Sadece insan değişmiyor.
İnsana dair en önemli unsur, kendisi. Çünkü, kendimizden başkasını tanımıyoruz. Alemlere sığmayan görüşümüz, algımız ve hissettiklerimiz, kafatasımızın içindeki bir et parçasına sığıyor aslında.
Ve bu değişmiyor. Binlerce yıl öteden aynı mesajları alıyor, bizim içimize işliyor.
Gılgamış gibi korkuyor, Caligula gibi kendimizi önemsiyoruz.
Geçmiş, elimizden kum tanesi gibi geçip gidiyor. Geleceğe dair elimizde hiç bir şey yok. Hiç bir şeyi gerçekten kontrol edemiyoruz.
Yaşayacağımız her yıl, hayatımızın en önemli yılı.
Sadece bunu bilmemiz gerekiyor. Bu devasa evrenin içinde, orta büyüklükte bir yıldızın, minik gezegenindeki bir et parçasıyız.
Varlığımız ve yokluğumuz sadece ve sadece bizim ve bizim temas ettiklerimiz için önemli.
O zaman, yeni yılınız en güzel yılınız ve en önemli yılınız olsun!
Yorumlar