Ana içeriğe atla

Vakit Gazetesi Reklamı

içindeki insanları bir zamanlar yakından tanıdığım için biraz destekli sallamaya çalışacağım (bir kere beni bulmacada sordular. cidden)

vakit, 90'larda siyasal islam gazı almış yükselirken, rp çizgisine göre daha sert ve daha anadoluya yakın bir söylemi savunuyordu. pazarlıksız islam, pazarlıksız şeriat savunan bir kitlenin sözcüsüydü. ama nizam cetvel nezaket bilen yazarlar vardı.

vakit o günde bugün de anadoluda ufak şehirlerin, fakirlerin, allah var demek için "bulukları kim yürütüyor? bak allah var!" diyen insanların sesi olmaya çalıştı. ajistasyonun hep dibine vurdu. çünkü büyük saldırı altındaydı, yolda cübbesi olan eziliyor, başörtüsü takanlar hakaret görüyordu.

vakit 28 şubat sürecinin, o baskının haykıran sesiydi. o baskı altında bu çığlık anlamlıydı.

ama sonra o nazik insanları mali sorunları bahane göstererek uzaklaştırdılar. gazetede bu trenden şikayetçi kimse kalmadı.

ne zaman ne yeni şafak bu kadar bağırmadı hiç bir zaman. ama vakit'de ölçü hiç olmadı. her zaman en sert noktaya oynadı, hep en basit, en kolay yolu tercih etti.

ve artık çok üzelerek görüyorum ki, vakit hiç bir teze sahip olmayan, sadece bir tepki gazetesidir. inandıklarını zannettikleri büyük ve kutsal değerlerden ne kadar uzağa düştükleri, kendilerini yeknesak zannetmelerinden belli. cehaleti, küflenmiş bir din anlayışını sonuna kadar savunmaktan kaçınmıyorlar.

buna çok üzülüyorum, çünkü ben inanan, inananların ezilmesinden üzülen birisiyim.

buna çok üzülüyorum, çünkü ben bu ülkede inananların, başkalarına olduğu gibi, ezildiklerini gördüm.

buna çok üzülüyorum, çünkü inananlar herkesin sesi, her mazlumun yareni olacaktı.

oysa, vakit empati kurma konusunda tarihe geçecek bir basiretsizlik göstererek, gazetelerini okuduklarını düşündükleri insanların en basit ve en anlayışsız tavırlarına göre kendilerin konumlandırıyorlar.

bir yazarları bir çocuğa tecavuz ettiğine dair bir şüphe ile yargılanıyor, tutup hz. aişe de gençti gibi bir salak, gerzek, peygambere yakışmayacak hakaret dolu tavırla cevap veriyorlar.

aramızdan biri bir bok yemiş olabilir, ben bu bok yiyenin bunu yapmayacağını umuyorum ama eğer yaptıysa allah belasını versin demek yerine çıkıp peygamber de genç kızla evlenmişti zaten gibi kendi günahlarına allah'ın temiz elçisini kurban etmeye çalışıyorlar.

ancak kafasını kutusundan çıkartmayan ve öğrenmek yerine kabul etmekle hayatı anlayan insanların başını sallayacağı bir mantık, heryeri dolduruyor.

hiç bir tezi olmayan bir sünger antitez makamı olmaktan öte gidemiyor.

bugün otobüslerde bir ilan gördüm:

şişeye sarılmış bir gazete ve vakit.

slogan: bazı gazeteler kullanılır bazıları okunur.

türkçesi: bazı gazeteleri okuyanlar içki içerler ve onların gazetesi başka bir işe yaramaz. bizim gazete okunur. bizim gazeteyi okuyanlar içmez.

bu kadar saldırgan, bu kadar çirkin bir tavır olamaz. bazı insanlar içebilir, buna itirazın olabilir. ama bu bazı insanların tercihini şeriatın geçerli olmadığı bir ülkede aşağılayamazsın. o insanların okuduğu gazeteyi aşağılayamazsın.

ben içmiyorum, içen insanların doğru yapmadığına inanıyorum. bazı gazetelerin zaman zaman ahlak dışı yayınlar yaptığını görüyorum ama bazı gazetelerin sadece alkolikler tarafından okunduğunu söylemeye cesaret edemem.

bu kadar insafsızlığın benim inandığım allah'ın gönderdiği din tarafından onaylanacağına inanmıyorum.

bu kadar insafsızlığın insanların içindeki inancı değil öfkeyi arttırdığına inanıyorum.

bu kadar anlayışsızlığın ve düşmanlığın bu gazeteye bir faydası olmadığına inanıyorum.

zamanında çok sempati duyduğum aczmendilerin birisi tarafından emirle kurdurulduğunu ve bilerek bu hale getirildiğini okuduğumda sağlam bir küfür etmiştim söyleyene ve komplo teorisi kurma becerisini becermek istediğimi ifade etmiştim.

bugün o komplo teorisinin bu anlayışsızlık yanında masum olduğuna ve vakit gazetesinin altından bir oyun çıkacağına inanıyorum.

çünkü, bu kadarını düşünen insanlara yakıştıramıyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Thassos

Thassos Adası, Kavala'nın açığında bulunan, belki Gökçeada büyüklüğünde güzel bir turizm bölgesi. Ulaşımı Kavala'dan yada Keramoti'den yapılabiliyor. Alexandroupoli'den yaklaşık 150 KM uzaklıkta. Güzel bir otoyol ile ulaşılıyor. Ancak Alexandroupoli/Dedeağaç ile Keramoti arasında çok az akaryakıt istasyonu var. Bu yüzden tedarikli yola çıkmak lazım. Adaya araçla ulaşım Keramoti üzerinden. Esas olarak ada, bu beldeye daha yakın. Kavala'dan yapılacak feribot seyahati daha uzun sürüyormuş. Otoyolda ilk "Feribot" talebasını takip ederek gidilebiliyor. Feribota ulaşmak için zaman zaman tabelalar ortadan kaybolduğundan, Havalaanı tabelasını takip etmek lazım. Son anda başka bir tabela ile yön bulunuyor. Tabelalarda latin alfabesi ile yazılanlar birbirini tutmadığından hayat çok zorlaşabiliyor. Chistopoli yada Hristopoli yazılabiliyor. Aynı gerekçe ile navigasyona da pek güvenmemek lazım. Aynı isme sahip bir çok şehir, bölge var. Rızkının Peşinde Bir Ma...

Alexandroupoli

Alexandroupoli, bizim bildiğimiz adı ile "Dedeağaç", Türkiye'ye son derece yakın bir sahil kasabası. Büyük değil, ama turizm açısından, sınırın Türkiye tarafından kalan bölgelere göre çok daha gelişmiş. Türkiye'den girilen otobandan çıktıktan sonra denize doğru gidince otellere ve yemek yenilebilecek yerlere ulaşılıyor. Bir gün kaldığım için çok fazla inceleyemedim ama her bütçeye göre otel ve lokanta var. Kapıdan girince otellerin verdikleri fiyatlar ile internet üzerinden alınan fiyatlar birbirinden çok farklı. Bu yüzden http://www.hotels.com yada http://www.booking.com gibi adresler uzerinden rezervasyon yapılmasını tavsiye ederim. Üstelik başka ziyaretçilerin yorumlarını da okumak mümkün. Otel fiyatları 50 EU ile 140 EU arasında değişiyor. Şu anda yüksek sezon olmasına rağmen, bize 140 EU'ya kendi havuzu olan bir oda önerdiler. Kalmadık o ayrı... Şehir merkezinde "club"lar, kafeteryalar ve lokantalar yanyana. Otel olarak Thraki oteli tercih ...

Üstümde Bunu Bulmuşlar

Ben öldükten sonra, cebimde bir sinema bileti bulmuşlar. Kötü bir macera filminin bileti, yani öyle ciddiye alınacak birşey değil. Akşam matinesiydi, indirim kartımı kabul etmemişlerdi, biraz pahallıydı. Homurdanıp ödemiştim, gişedeki kızın aldırmaz tavırları sıkıntımı ağırlaştırmıştı. Filmin başlamasına biraz zaman vardı, gezindim alışveriş merkezinde. Vitrinlere baktım, vitrinlere bakan insanlara. Fiyat etiketleri, tıpır tıpır yürüyen kadınlar. Tatlı kahkahalar, ışıklar ve yansımaları... Güzel mavi gömlekler, hep sevdiğim gibi. Yüzüm karardı, sıkıldım. Işıklar gözümü kör etti, kaçarcasına çıktım binadan. Gök alabildiğine uzanıyor, arabalar kızarmış bulutların altında dört bir yana kaçışıyordu. Ufukta hayatımın en kızıl güneşi batıyordu. Gün batıyordu. Gökyüzü, binalar... Altında gezinen insanlar... Her biri birleşmiş, tek bir nesne olmuştu. Tek bir büyük resim, akıl almaz bir manzara. Bir dehşetli resmin içinde, bir minicik karakter olmuşum, neresi gerçek neresi sadece bir s...