Ana içeriğe atla

Gardenya, Müzisyen ve Öykü Yazarı

Sessiz bir kafeterya buldum, sevdiğim kahveyi de yapan. Elimde, siyah bir sırt çantası, rutubetten ve sıcaktan bunalmış bedenim, içimde bir huzursuzluk ve baskı. Ruhumu daraltan bir an, içimde bir el, bedenimi ve ruhumu karıştırıyor, midem gırtlağıma doğru iğrenç bir baskıda. İçim sıkılıyor, içim sıkılıyor, içim sıkılıyor.. Ruhumu ruhumdan atmak istiyorum.

Sessiz bir kafeteryayı işte böyle bir anda buldum. Akşam üstüydü, en sevdiğim anlardan biridir, kendimi henüz batmış güneşin ardından gelen perinin serinliğine bıraktım. İçimdeki sıkıntıyı aldı götürdü biraz, sessiz bir kafeteryaydı oturdum cama uzak bir masaya...

Kahvemi söyledim, bir kültablası buldum ve masaya ortaladım. Bir müddet yüzümü avuçlarımın içine aldım, yüzümden avuçlarıma yorgunluk aktı, hayat aktı. Kahvem geldi, siyah çantamın içinden tütün buldum, sigaraya ile puro arası birşey, yaktım. Tiryakisi değilim, olmam da, içtim derin derin. Dumanlar, büyülü ülkelere benzer manzaralar çizdi önümde, sonra dağıldılar ve hayatın, sokağın ve yaşamanın gerçeği tüm renkleri ile belirdi yine...

Kafeteryada oturan bıkkın çiftleri, kikirdeşen genç kızları, akşam üstünü onurlandıran teyzeleri izledim. Hafif, tatlı bir Küba müziği içimize ümit, tatil ve huzur akıttı. Gözlerimi kapatıp, güneşin ışık ışık aydınlattığı rengarenk ve fakir bir ülke düşledim. Kahvemden bir yudum aldım, müzikten bir yudum aldım.

senin için iki gardenya,
anlatmak istediğim,
seni seviyorum, sana tapıyorum.
hayatım benim, onlara dikkat et,
senin ve benim kalbim olacak

Kafeteryanın tatlı, yumuşak, deri koltuğuna gömüldüm. Tütün başımı döndürdü, dumanlar dişlerimin arasından geçti. Kahvenin tadından çok kokusu, kadın kokusu, mutlu çocuk kokusu, uyumaya doymuş ve dinlenmiş insan kokusu gibi aldı beni... Esmer bir kadın geçti gözlerimin önünden, kahve, sigara ve esmer kadın aklımı aldı. Düşündüm, kendimden ve düşlerimden korkarak düşündüm.

Akşam iyiden iyiye çöktü, bir kahve daha istedim, aynısından. Tütünüm bitti. Kahvenin kokusu tek başına kaldı. Uzaklarda, yolun karşısında bir yaşlı kadın gördüm. Beyaz saçlı, insanın akrabası olmasını isteyeceği, tatlı, olgun bir yaşlı kadın. Krem rengi, şile bezinden bir gömlek giymişti, hemen hemen aynı renkte bir eteği vardı, gözlerinin yanındaki çizgiler çok gülümsediğini anlattı bana. Uzun, düz saçları ışık vurdukça, balıkların pulları gibi ışıldadı. Karşısında genç sayılabilecek bir adam, kel, saçları kulaklarının hizasında ve keli parlıyor, onunla konuşuyordu. Birbirlerine yolun ortasında bakıyor, sıra ile birşeyler söylüyorlardı. Elleri konuştukça sallanıyordu, adam kendi gömleğini silkti bir ara, kadın da karşılık olarak ellerini tersini gösterdi. Sonra adam bir elini alnına götürdü, siler gibi yaptı. Kadının saçları iki yana sallandı, yere baktı kadın. Sonra ellerini göğüslerini üstünde birleştirdi önce sonra da orada açtı hızlıca. Adam, kadının neyi istemediğini anladı sanırım. Kahveme uzandım, bir yudum daha aldım. Baktım, adam gitmiş. Sanki hiç kavga edilmemiş, eller, başlar sallanmamış, gömlekler çekilmemiş, kadın bir başına ufka bakarcasına kalmış, gidecek,uçacak, uzayacak gibi, ruhundan bir ışık çıkıp yok olacak gibi, dünya kurulduğundan beri oradaymış da artık işi bitmiş gibi baktı, baktığında bana baktığını sandım, korktum ve çekindim. Sonra kadın da bir ışık çakmasına benzer bir anda kayboldu, bilemedim, bu kadınla adamı ben mi kurdum.

Kafeteryanın karanlık içlerinde, uzak bir masada uzun beyaz saçlı, sakallı bir adam gördüm, adamın bana baktığını sandım ilkin, sonra anladım ki o karanlıktan bu karanlık görünmüyor ve adam da benim gibi karşılara bakıyor simsiyah gözbebekleri ile. Kahveme uzandım bir kez daha ve müziğe bıraktım, aşk şarkısı tüten duman oldu kahvenin üzerinde ve aldı beni.

senin için iki gardenya,
bir öpücüğün tüm sıcaklığına sahip.
başka bir erkeğin kollarında tadamayacağın öpücükler.
hep yanında yaşayacaklar, seninle konuşacaklar,
tıpkı yanında ben varmışım gibi.
sanki sana şunu diyecekler: seni seviyorum.

Çantama uzandım, kendi kendime yazmalıyım dedim, bir batmış güneşin ardından hayatın bana anlattıklarını, anlatmalıyım, bilgisayarımı çıkardım ve masaya kuruldum. Tıkırtıların ardından bilgisayarım açıldı, garsonu gördüm, o acaip ve herkes tarafından bilinen dil ile “Bir kahve daha” istedim, konuşmadan.

ama bir akşam, aşkımın gardenyaları solarsa,
beni aldattığını bildiklerindendir,
başkasını sevdiğini bildiklerindendir.

Yazmaya başladım, tıkır tıkır tıkır tıkır, yazdım ve yazdım. O gün olanları yazdım, sıcak bir gün olduğunu, sıkışmış ve bastırılmış olduğumu yazdım, telefonların hep çaldığını yazdım, açtıklarıdan alacaklı, açmadıklarıma borçlu kaldığımı yazdım, kendimi yazmaya çalışırken gördüğüm herşeyi yazdım. Kahvem gelmiş, görmemişim, soğudu ama ben yazdım.

Kafeterya iyiden iyiye karardı, mum yaktılar önümde, ışık ışık oldu içerisi, samanyolunda bir yıldız adası gibi, loş masalarda, sigara dumanları ve kırmızı ışıklar vardı sadece. Ben o karanlıkta kaybolmaktan mutlu oldum. Yüzümü aydınlatan ekranın ışığında, içimdeki ağrıyı, sızıyı anlatmaktan mutlu oldum.

Bir tatlı piyano sesi aldı kulağımı, biraz daha tütün hazırladım, yaktım, içtim. Dudaklarımdaki tütün, klavyemin üzerinde parmaklarım ve gözlerimin önünde dumanlar ile yazdım. Sonra müzik sustu. Müzik susunca, nedense, ben de sustum.

Kafamı kaldırdım, o uzun saçlı adamla karşılaştım. “Tatlı bir yaz akşamında, sizin için çalıyorum piyanoyu ama siz iş yapıyorsunuz!” dedi, tatlı bir kızgınlıkla. “Hayır” dedim. “Hayır, ben bu tatlı yaz akşamında, ben yazıyorum. Hayatın bana anlattıklarını, anlatmadıklarını, güneşin batışını, kahvenin kokusunu, esmer kadınların korkusunu, tatlı gülümsemelerin ufkunu yazıyorum.”

“O zaman oldu” dedi adam “O zaman müzikleri ben sizi için çalacağım. Siz de benim için yazın lütfen.”

Gitti. Yazdım.

Jan Devrim

25.06.2007 İzmir

Dos Gardenias

dos gardenias para ti
con ellas quiero decir
te quiero, te adoro, mi vida.


ponles todas tu atencion
que seran tu corazon y el mio.

dos gardenias para ti
que tendran todo el calor de un beso
de esos versos que te di
y que jamas encontraras
en el calor de otro querer.

a tu lado viviran y se hablaran
como cuando estas conmigo
y hasta creeras
que se diran te quiero.


pero si un atardecer
las gardenias de mi amor se mueren
es porque han adivinado
que tu amor me ha trajisionado
porque existe otro querer.
dos gardenias...para tí.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Thassos

Thassos Adası, Kavala'nın açığında bulunan, belki Gökçeada büyüklüğünde güzel bir turizm bölgesi. Ulaşımı Kavala'dan yada Keramoti'den yapılabiliyor. Alexandroupoli'den yaklaşık 150 KM uzaklıkta. Güzel bir otoyol ile ulaşılıyor. Ancak Alexandroupoli/Dedeağaç ile Keramoti arasında çok az akaryakıt istasyonu var. Bu yüzden tedarikli yola çıkmak lazım. Adaya araçla ulaşım Keramoti üzerinden. Esas olarak ada, bu beldeye daha yakın. Kavala'dan yapılacak feribot seyahati daha uzun sürüyormuş. Otoyolda ilk "Feribot" talebasını takip ederek gidilebiliyor. Feribota ulaşmak için zaman zaman tabelalar ortadan kaybolduğundan, Havalaanı tabelasını takip etmek lazım. Son anda başka bir tabela ile yön bulunuyor. Tabelalarda latin alfabesi ile yazılanlar birbirini tutmadığından hayat çok zorlaşabiliyor. Chistopoli yada Hristopoli yazılabiliyor. Aynı gerekçe ile navigasyona da pek güvenmemek lazım. Aynı isme sahip bir çok şehir, bölge var. Rızkının Peşinde Bir Ma...

Alexandroupoli

Alexandroupoli, bizim bildiğimiz adı ile "Dedeağaç", Türkiye'ye son derece yakın bir sahil kasabası. Büyük değil, ama turizm açısından, sınırın Türkiye tarafından kalan bölgelere göre çok daha gelişmiş. Türkiye'den girilen otobandan çıktıktan sonra denize doğru gidince otellere ve yemek yenilebilecek yerlere ulaşılıyor. Bir gün kaldığım için çok fazla inceleyemedim ama her bütçeye göre otel ve lokanta var. Kapıdan girince otellerin verdikleri fiyatlar ile internet üzerinden alınan fiyatlar birbirinden çok farklı. Bu yüzden http://www.hotels.com yada http://www.booking.com gibi adresler uzerinden rezervasyon yapılmasını tavsiye ederim. Üstelik başka ziyaretçilerin yorumlarını da okumak mümkün. Otel fiyatları 50 EU ile 140 EU arasında değişiyor. Şu anda yüksek sezon olmasına rağmen, bize 140 EU'ya kendi havuzu olan bir oda önerdiler. Kalmadık o ayrı... Şehir merkezinde "club"lar, kafeteryalar ve lokantalar yanyana. Otel olarak Thraki oteli tercih ...

Üstümde Bunu Bulmuşlar

Ben öldükten sonra, cebimde bir sinema bileti bulmuşlar. Kötü bir macera filminin bileti, yani öyle ciddiye alınacak birşey değil. Akşam matinesiydi, indirim kartımı kabul etmemişlerdi, biraz pahallıydı. Homurdanıp ödemiştim, gişedeki kızın aldırmaz tavırları sıkıntımı ağırlaştırmıştı. Filmin başlamasına biraz zaman vardı, gezindim alışveriş merkezinde. Vitrinlere baktım, vitrinlere bakan insanlara. Fiyat etiketleri, tıpır tıpır yürüyen kadınlar. Tatlı kahkahalar, ışıklar ve yansımaları... Güzel mavi gömlekler, hep sevdiğim gibi. Yüzüm karardı, sıkıldım. Işıklar gözümü kör etti, kaçarcasına çıktım binadan. Gök alabildiğine uzanıyor, arabalar kızarmış bulutların altında dört bir yana kaçışıyordu. Ufukta hayatımın en kızıl güneşi batıyordu. Gün batıyordu. Gökyüzü, binalar... Altında gezinen insanlar... Her biri birleşmiş, tek bir nesne olmuştu. Tek bir büyük resim, akıl almaz bir manzara. Bir dehşetli resmin içinde, bir minicik karakter olmuşum, neresi gerçek neresi sadece bir s...