Ana içeriğe atla

Trieste'de Ölmek, Lübyana'da Yaşamak

Yıllar önce, 2005'de gitmiştim Trieste'ye. Yine aynı amaç ile yollara düştüm. İstanbul'dan sabaha karşı, 05:30'da bir Uçak ile yola çıktık. Önce Lübyana'ya gidiliyor, oraya da döndük zaten. Lübyana büyük bir golf sahası kadar yeşil. İnanmakta güçlük çekiyor insan ilk başta. Yol boyunca sanki yapay çimenle peyzaj çalışılmışcasına düzenli bir dizi tarla, fabrika geçiyoruz.

Trieste 2. dünya savaşında müthiş kanlı bir dönem geçirmiş. Haritada bakıyorsunuz, İtalya'daymış ama değilmiş gibi zaten.

Trieste çok sıcaktı. Ama çok. Zaten bu sıralar nereye gitsem "Dün yağmur vardı ama şanslısınız" diyorlar küfreder gibi. Zaten pişmişim ve zaten İstanbul'dan gelenlere bedevi muamelesi yapan ecnebiler "Siz alışıksınız sıcağa" diyorlar.Hepimiz dönerciyiz ya...

Trieste sakin, acelesi olmayan ve fillerin ölmek için bir yerlere gittiği gibi yaşlıların geldiği bir yer. Biraz liman kendi, biraz deniz, birazda sıcak işte.

Ama güzel ama sakin.

Liman deyince boş geçmemek lazım, öyle ufak bir liman değil. Ciddi büyük birşey. Daha önce savaş sırasında kullanılmış ve şimdi o terkedilmiş görüntüler enteresan manzaralar veriyor. Terkedilmiş bir şehir gibi.. Şurada bir vinç, burada kimsesiz yıkıntı bir köprü, burada bir boş depo gibi...

Trieste'de cafe ve barlar sabahın erken saatlerinden geç saatlere kadar dolu. Yaşlılar, gençler, birşeyler içiyor ve zaman geçiriyorlar. Sokak müzisyenleri oralarda, güzel hanımlar ve beyler de...

Günümüzün Trieste kısmı böylece bitiyor ve kendimizi Lübyana'ya atıyoruz. Saat 16:00 gibi geldiğimiz şehirde, 22:00'ye kadar meşhur bir kaleyi geziyoruz. Aslında kaleye kadar yürüyoruz, eski bir "iç şehir"in dar sokakları arasında.

Lübyana Avrupa Birliğine girdikten sonra gelişmiş bir şehir. Pek neşeli, her anlamda. Kimse giyinmiyor. Hava da sıcak değil!

Orada da sokak şarkıcıları ve neşeli kafeteryalar, İtalyan dondurması ve devasa pizzalar var. Bu güzellikleri bırakmak zor ama bıraktık.

Aynı gün gidip gelmek konusunda bizi uyaran herkesi geri çevirdiğim için çok mutsuzum, müthiş bir yorgunluk, öyle ki 2 gün kendime gelemedim.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Thassos

Thassos Adası, Kavala'nın açığında bulunan, belki Gökçeada büyüklüğünde güzel bir turizm bölgesi. Ulaşımı Kavala'dan yada Keramoti'den yapılabiliyor. Alexandroupoli'den yaklaşık 150 KM uzaklıkta. Güzel bir otoyol ile ulaşılıyor. Ancak Alexandroupoli/Dedeağaç ile Keramoti arasında çok az akaryakıt istasyonu var. Bu yüzden tedarikli yola çıkmak lazım. Adaya araçla ulaşım Keramoti üzerinden. Esas olarak ada, bu beldeye daha yakın. Kavala'dan yapılacak feribot seyahati daha uzun sürüyormuş. Otoyolda ilk "Feribot" talebasını takip ederek gidilebiliyor. Feribota ulaşmak için zaman zaman tabelalar ortadan kaybolduğundan, Havalaanı tabelasını takip etmek lazım. Son anda başka bir tabela ile yön bulunuyor. Tabelalarda latin alfabesi ile yazılanlar birbirini tutmadığından hayat çok zorlaşabiliyor. Chistopoli yada Hristopoli yazılabiliyor. Aynı gerekçe ile navigasyona da pek güvenmemek lazım. Aynı isme sahip bir çok şehir, bölge var. Rızkının Peşinde Bir Ma...

Alexandroupoli

Alexandroupoli, bizim bildiğimiz adı ile "Dedeağaç", Türkiye'ye son derece yakın bir sahil kasabası. Büyük değil, ama turizm açısından, sınırın Türkiye tarafından kalan bölgelere göre çok daha gelişmiş. Türkiye'den girilen otobandan çıktıktan sonra denize doğru gidince otellere ve yemek yenilebilecek yerlere ulaşılıyor. Bir gün kaldığım için çok fazla inceleyemedim ama her bütçeye göre otel ve lokanta var. Kapıdan girince otellerin verdikleri fiyatlar ile internet üzerinden alınan fiyatlar birbirinden çok farklı. Bu yüzden http://www.hotels.com yada http://www.booking.com gibi adresler uzerinden rezervasyon yapılmasını tavsiye ederim. Üstelik başka ziyaretçilerin yorumlarını da okumak mümkün. Otel fiyatları 50 EU ile 140 EU arasında değişiyor. Şu anda yüksek sezon olmasına rağmen, bize 140 EU'ya kendi havuzu olan bir oda önerdiler. Kalmadık o ayrı... Şehir merkezinde "club"lar, kafeteryalar ve lokantalar yanyana. Otel olarak Thraki oteli tercih ...

Üstümde Bunu Bulmuşlar

Ben öldükten sonra, cebimde bir sinema bileti bulmuşlar. Kötü bir macera filminin bileti, yani öyle ciddiye alınacak birşey değil. Akşam matinesiydi, indirim kartımı kabul etmemişlerdi, biraz pahallıydı. Homurdanıp ödemiştim, gişedeki kızın aldırmaz tavırları sıkıntımı ağırlaştırmıştı. Filmin başlamasına biraz zaman vardı, gezindim alışveriş merkezinde. Vitrinlere baktım, vitrinlere bakan insanlara. Fiyat etiketleri, tıpır tıpır yürüyen kadınlar. Tatlı kahkahalar, ışıklar ve yansımaları... Güzel mavi gömlekler, hep sevdiğim gibi. Yüzüm karardı, sıkıldım. Işıklar gözümü kör etti, kaçarcasına çıktım binadan. Gök alabildiğine uzanıyor, arabalar kızarmış bulutların altında dört bir yana kaçışıyordu. Ufukta hayatımın en kızıl güneşi batıyordu. Gün batıyordu. Gökyüzü, binalar... Altında gezinen insanlar... Her biri birleşmiş, tek bir nesne olmuştu. Tek bir büyük resim, akıl almaz bir manzara. Bir dehşetli resmin içinde, bir minicik karakter olmuşum, neresi gerçek neresi sadece bir s...