I
Beceriksizce sallayıp durduğum uçurtmayı elimden alıp, “Abi, ver ben onu salayım*” diyen 7 yaşındaki veled, soğuktan kızarmış burnu, kirli elleri ile benim ufak kartalımı gökte minicik hale gelene kadar yükseltti. Ben onun uçurtmayı maharetle yönlendirmesini, çekiştirmesini izlerken o da benim kulağımda unuttuğum, bluetooth kulaklığıma bakıp:
“Abi sen polis misin?” dedi.
Uçurtmamın pilotu Emre’ye hayatında ilk defa gördüğü bu aleti nasıl anlatacağımı bilemedim. Teknoloji ürünleri ile ilgili derin krizlerden biri budur: Başta izah edilebilir bir amaç için tasarlanmış olan cihaz, zaman içerisinde ek fonksiyonlar ile anlatılması güç hale geliyor. O aradaki değişiklikleri kaçırmış birisi için, kafanıza monte ettiğiniz bu mavi ışıklı alet ile Mr. Spak’dan daha komik görünebiliyorsunuz.
Bir bluetooth kulaklık ile edindiğiniz özgürlük karşılığında, itiraf edelim, komik ve saçma bir görüntü elde edersiniz. Benim gibi telefonu susmayan birisiyseniz, tahminen, kulaklığı unutur ve garip durumlara düşersiniz. Ortağım ve dostum Burak, arabasını kullanırken bana dönüp “Seni Seviyorum” dediğinde ona “Bende seni!” demekten başka bir çarem yoktu. Telefonun öteki ucundaki eşinin, aramızdaki iletişimi anlayışla karşılacağından o kadar da emin değilim!!!
Tüm bunlar Emre’ye durumu izah etmeyi güçleştiriyor. Bluetooth kulaklık nedir? Telefonu kablosuz kullanmanızı sağlayan bir araç. İyi ama; bu telefon denen alet zaten bizzat kablosuz değil mi? Onun daha da öte kablosuzu ne arada lazım oldu? Yarın birisi “Bluetooth kulaklık için kablosuz kumanda!” çıkartabilir. İş gitgide karışıyor...
Ben Emre’ye kestirmeden “Bu telefon” dedim, gözlerim uçurtmayı ürkekçe tutan ve neredeyse uçurtmanın onu yönlendirdiği oğluma takıldı. Emre’de inanmadı zaten. İlk başta, uçurtmaya para veren ve onu kendisi yapamayan bir beceriksiz olduğum ortaya çıktığı için beni ciddiye almadı. Bu kulaklık ile ajan/polis birşey olsaydım belki biraz karizma sahibi olurdum ama o şansımı da kaybettim!
II
Kullandığım bluetooth kulaklığı alana kadar envai çeşit macera atlattım. Önce; büyük bir alışveriş merkezindeki teknoloji marketleri zincirinden, üzerinde “Uzaya kulaklık gönderiyoruz, seninki de dert mi?” sloganlı markayı tercih ettim büyük bir hevesle. Eski kulaklığımın pili ancak “Merhaba” demeye yettiğinden ve tekrar şarj edilmesi bir ömür sürdüğünden, saha dışına almıştım çoktan. Boş bir bankoya oturdum, kutuyu açtım, telefonuma cihazı eşleştirdim ve denemek için bir iki kişiyi aradım. Ancak sesim karşı tarafa gitmiyordu.
Bu cihazlar ile ilgili sorunun temel kaynağı üzerlerinde tek bir tuş olması bana göre. Biz bilgisayarcı sınıfı, üzerinde az tuş olan ve basit olma iddiasındaki cihazları algılamakta güçlük çekiyoruz. Bir server ağını yöneten adamın, bir çamaşır makinasının toplam iki düğmesini kullanarak ayar yapamıyor olması, her yıkamada birkaç gömlek berbat etmesini izah etmenin başka yolu yok! Kulaklıklar da böyle bir mucize arayışı içinde. Tek bir düğmeye 2 saniye basınca birşey, 3.5 saniye basınca başka bir şey oluyor. Cihazın ne yaptığını anlamak için ise elinizde “Babiiip” ve “Baaaabip” gibi ayırt edici sesler ve saymak zorunda olduğunuz ışıklardan başka birşey yok.
Bundan dolayı cihazın çalışmamasının tamamen kendi hatam olduğunu düşündüm. Kesin eksik bastım, fazla dokundum, yeterince ilgi göstermedim yada başka birşey. Bütün iyi niyetimle ilgili firmaya götürdüm ve derdimi anlattım. Tatsız ve sizlere anlatmak istemediği bir yarım saatin sonunda beni “Dolandırıcı olmadığınızdan nereden emin olacağız, ya siz bozduysanız bu geçen iki saat içinde!” diye elim boş geri gönderdiler. Cihazım en başta bunu bana sorunsuz teslim etmekle sorumlu firmanın teknik servisine gitti, bana da paramla rezil olmak kaldı.
Çok açık görünüyor ki;tüketici elektroniğinde marka olmak konusunda ciddi bir mücadele var. Son birkaç yılda hızını almış bir şekilde mağaza sayıları artıyor. Ancak bu firmaların tüketici ile doğru anlaşabildiğinden emin değilim. Öncelikli olarak, yarısı yenmiş bir gofreti, hırpalanmış bir çamaşır makinasını herhangi bir mağazaya 15 gün içinde iade edebiliyorken, zincir elektronik mağazaları kapıdan çıktığınız andan itibaren size garantinin sunduğu koşulları yarı nazik birşekilde hatırlatmanın ötesine geçemiyorlar.
Sektörün oluşmaya çalıştığı günlerde, yükü alan ve bir şekilde “telefon bayisi” olan firmaların önce bu mağazalar tarafından ezildiğini gördük. Ülkenin en ücra köşelerine kadar, telefon hattı ve cihaz satarak pazarı ve talebi tetikleyen ufak firmalar ve “esnaf”, zaman içerisinde satış koşulu, ürün kalitesi ve çeşitliliği, fiyat gibi konularda rekabet edemez hale geldi. Yakın çevrenizde kim köşe başındaki “telefoncu”dan cihaz alıyor?
Oysa, müşteri ile sıcak teması ve doğru iletişimi onların daha iyi kurduğunu düşünüyorum. Çok açık ki; teknoloji ürünü ile tüketici arasında bir “anlayış bariyeri” var. Broşürün üzerine “64 megabayt, 802.11b, 3G’ye uyumlu, Java applet desteği” gibi anlaşılması güç notlar yazarak ve bunları bıkmış satış temsilcileri ile destekleyerek bu işin yürümeyeceği çok açık.. Köşe başındaki “telefoncu”nun mahareti burada. Bu kullanması zor ve karışık cihazlar ile ona henüz alışmaya çalışanlar arasında tercümanlık yapıyorlar. Kim ne derse desin, cep telefonu kısa zamanda korkunç hızlı yayılırken, cihazlar da aynı hızla çeşitlendi ve özellikleri arttı. Önce cihazlar, sonra çevre birimleri, yazılımlar, garip taşıma kılıfları, hafıza kartları... Başından beri takip ediyorsanız manzara anlaşılabilir. Ancak arada bir değişimi kaçırdıysanız, anlamakta güçlük çekebilirsiniz.
Ankara’nın büyük satış noktalarından birini ziyaret ettiğimde, elinde telefon ile gelen yaşlı amca; görevli delikanlıya “Evladım, bir mesaj gelmiş ama ben anlamadım.” diye sordu. Operatörün mesajında, borcunu hatırlatılıyordu. Birkaç saniye düşündükten sonra “Sen de bir cevap yazar mısın, elim sıkışık biraz birkaç gün beni idare etsin!” dedi
Bu amcaya işlerin nasıl yürüdüğünü şıp diye anlatmak mümkün mü?
III
Herhangi bir alışveriş merkezinde, ufak bir çocuğun elinde cep telefonu görebilirsiniz. Oysa Emre bluetooth kulaklığın ne olduğunu bilmiyor. Hayat koşullarının sebep olduğu uçurum ortada. Teknolojinin, toplumun tüm kesimlerinde fayda oluşturacağına ve bunun herkese bir şekilde ulaşması için çaba göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Nasıl çalıştığını anlamaya, hayatımızda kullanmaya ve daha iyisini, daha fazlasını üretmeye ihtiyacımız var.
Ancak bu değişim ile hayatımızın gerçekleri arasında uçurum oluşmasına bir şekilde engel olmak zorundayız. Yoksa ipi elden kaçmış bir uçurtma gibi, boş ve anlamsız bir uçuşa sebep oluyor/olacak.
28.03.2006
Jan Devrim
* Uçurtmayı yükseltmek
Beceriksizce sallayıp durduğum uçurtmayı elimden alıp, “Abi, ver ben onu salayım*” diyen 7 yaşındaki veled, soğuktan kızarmış burnu, kirli elleri ile benim ufak kartalımı gökte minicik hale gelene kadar yükseltti. Ben onun uçurtmayı maharetle yönlendirmesini, çekiştirmesini izlerken o da benim kulağımda unuttuğum, bluetooth kulaklığıma bakıp:
“Abi sen polis misin?” dedi.
Uçurtmamın pilotu Emre’ye hayatında ilk defa gördüğü bu aleti nasıl anlatacağımı bilemedim. Teknoloji ürünleri ile ilgili derin krizlerden biri budur: Başta izah edilebilir bir amaç için tasarlanmış olan cihaz, zaman içerisinde ek fonksiyonlar ile anlatılması güç hale geliyor. O aradaki değişiklikleri kaçırmış birisi için, kafanıza monte ettiğiniz bu mavi ışıklı alet ile Mr. Spak’dan daha komik görünebiliyorsunuz.
Bir bluetooth kulaklık ile edindiğiniz özgürlük karşılığında, itiraf edelim, komik ve saçma bir görüntü elde edersiniz. Benim gibi telefonu susmayan birisiyseniz, tahminen, kulaklığı unutur ve garip durumlara düşersiniz. Ortağım ve dostum Burak, arabasını kullanırken bana dönüp “Seni Seviyorum” dediğinde ona “Bende seni!” demekten başka bir çarem yoktu. Telefonun öteki ucundaki eşinin, aramızdaki iletişimi anlayışla karşılacağından o kadar da emin değilim!!!
Tüm bunlar Emre’ye durumu izah etmeyi güçleştiriyor. Bluetooth kulaklık nedir? Telefonu kablosuz kullanmanızı sağlayan bir araç. İyi ama; bu telefon denen alet zaten bizzat kablosuz değil mi? Onun daha da öte kablosuzu ne arada lazım oldu? Yarın birisi “Bluetooth kulaklık için kablosuz kumanda!” çıkartabilir. İş gitgide karışıyor...
Ben Emre’ye kestirmeden “Bu telefon” dedim, gözlerim uçurtmayı ürkekçe tutan ve neredeyse uçurtmanın onu yönlendirdiği oğluma takıldı. Emre’de inanmadı zaten. İlk başta, uçurtmaya para veren ve onu kendisi yapamayan bir beceriksiz olduğum ortaya çıktığı için beni ciddiye almadı. Bu kulaklık ile ajan/polis birşey olsaydım belki biraz karizma sahibi olurdum ama o şansımı da kaybettim!
II
Kullandığım bluetooth kulaklığı alana kadar envai çeşit macera atlattım. Önce; büyük bir alışveriş merkezindeki teknoloji marketleri zincirinden, üzerinde “Uzaya kulaklık gönderiyoruz, seninki de dert mi?” sloganlı markayı tercih ettim büyük bir hevesle. Eski kulaklığımın pili ancak “Merhaba” demeye yettiğinden ve tekrar şarj edilmesi bir ömür sürdüğünden, saha dışına almıştım çoktan. Boş bir bankoya oturdum, kutuyu açtım, telefonuma cihazı eşleştirdim ve denemek için bir iki kişiyi aradım. Ancak sesim karşı tarafa gitmiyordu.
Bu cihazlar ile ilgili sorunun temel kaynağı üzerlerinde tek bir tuş olması bana göre. Biz bilgisayarcı sınıfı, üzerinde az tuş olan ve basit olma iddiasındaki cihazları algılamakta güçlük çekiyoruz. Bir server ağını yöneten adamın, bir çamaşır makinasının toplam iki düğmesini kullanarak ayar yapamıyor olması, her yıkamada birkaç gömlek berbat etmesini izah etmenin başka yolu yok! Kulaklıklar da böyle bir mucize arayışı içinde. Tek bir düğmeye 2 saniye basınca birşey, 3.5 saniye basınca başka bir şey oluyor. Cihazın ne yaptığını anlamak için ise elinizde “Babiiip” ve “Baaaabip” gibi ayırt edici sesler ve saymak zorunda olduğunuz ışıklardan başka birşey yok.
Bundan dolayı cihazın çalışmamasının tamamen kendi hatam olduğunu düşündüm. Kesin eksik bastım, fazla dokundum, yeterince ilgi göstermedim yada başka birşey. Bütün iyi niyetimle ilgili firmaya götürdüm ve derdimi anlattım. Tatsız ve sizlere anlatmak istemediği bir yarım saatin sonunda beni “Dolandırıcı olmadığınızdan nereden emin olacağız, ya siz bozduysanız bu geçen iki saat içinde!” diye elim boş geri gönderdiler. Cihazım en başta bunu bana sorunsuz teslim etmekle sorumlu firmanın teknik servisine gitti, bana da paramla rezil olmak kaldı.
Çok açık görünüyor ki;tüketici elektroniğinde marka olmak konusunda ciddi bir mücadele var. Son birkaç yılda hızını almış bir şekilde mağaza sayıları artıyor. Ancak bu firmaların tüketici ile doğru anlaşabildiğinden emin değilim. Öncelikli olarak, yarısı yenmiş bir gofreti, hırpalanmış bir çamaşır makinasını herhangi bir mağazaya 15 gün içinde iade edebiliyorken, zincir elektronik mağazaları kapıdan çıktığınız andan itibaren size garantinin sunduğu koşulları yarı nazik birşekilde hatırlatmanın ötesine geçemiyorlar.
Sektörün oluşmaya çalıştığı günlerde, yükü alan ve bir şekilde “telefon bayisi” olan firmaların önce bu mağazalar tarafından ezildiğini gördük. Ülkenin en ücra köşelerine kadar, telefon hattı ve cihaz satarak pazarı ve talebi tetikleyen ufak firmalar ve “esnaf”, zaman içerisinde satış koşulu, ürün kalitesi ve çeşitliliği, fiyat gibi konularda rekabet edemez hale geldi. Yakın çevrenizde kim köşe başındaki “telefoncu”dan cihaz alıyor?
Oysa, müşteri ile sıcak teması ve doğru iletişimi onların daha iyi kurduğunu düşünüyorum. Çok açık ki; teknoloji ürünü ile tüketici arasında bir “anlayış bariyeri” var. Broşürün üzerine “64 megabayt, 802.11b, 3G’ye uyumlu, Java applet desteği” gibi anlaşılması güç notlar yazarak ve bunları bıkmış satış temsilcileri ile destekleyerek bu işin yürümeyeceği çok açık.. Köşe başındaki “telefoncu”nun mahareti burada. Bu kullanması zor ve karışık cihazlar ile ona henüz alışmaya çalışanlar arasında tercümanlık yapıyorlar. Kim ne derse desin, cep telefonu kısa zamanda korkunç hızlı yayılırken, cihazlar da aynı hızla çeşitlendi ve özellikleri arttı. Önce cihazlar, sonra çevre birimleri, yazılımlar, garip taşıma kılıfları, hafıza kartları... Başından beri takip ediyorsanız manzara anlaşılabilir. Ancak arada bir değişimi kaçırdıysanız, anlamakta güçlük çekebilirsiniz.
Ankara’nın büyük satış noktalarından birini ziyaret ettiğimde, elinde telefon ile gelen yaşlı amca; görevli delikanlıya “Evladım, bir mesaj gelmiş ama ben anlamadım.” diye sordu. Operatörün mesajında, borcunu hatırlatılıyordu. Birkaç saniye düşündükten sonra “Sen de bir cevap yazar mısın, elim sıkışık biraz birkaç gün beni idare etsin!” dedi
Bu amcaya işlerin nasıl yürüdüğünü şıp diye anlatmak mümkün mü?
III
Herhangi bir alışveriş merkezinde, ufak bir çocuğun elinde cep telefonu görebilirsiniz. Oysa Emre bluetooth kulaklığın ne olduğunu bilmiyor. Hayat koşullarının sebep olduğu uçurum ortada. Teknolojinin, toplumun tüm kesimlerinde fayda oluşturacağına ve bunun herkese bir şekilde ulaşması için çaba göstermemiz gerektiğini düşünüyorum. Nasıl çalıştığını anlamaya, hayatımızda kullanmaya ve daha iyisini, daha fazlasını üretmeye ihtiyacımız var.
Ancak bu değişim ile hayatımızın gerçekleri arasında uçurum oluşmasına bir şekilde engel olmak zorundayız. Yoksa ipi elden kaçmış bir uçurtma gibi, boş ve anlamsız bir uçuşa sebep oluyor/olacak.
28.03.2006
Jan Devrim
* Uçurtmayı yükseltmek
Yorumlar