Ana içeriğe atla

Cunda'da Serin Deniz Sıcak Hava

Uzun zamandır, belki 6 senedir, Cunda'ya mutlaka bir kez geliyorum.

Burası ilk geldiğimde korkunç sakin, güzel yemek ve sakin denizin olduğu bir yerdi. Sakızlı lokma, sakızlı dondurma ve dibek kahvesi...

Daha sonra her geldiğimde gitgide daha kalabalıklaştığını gördüm. İtiraf etmeliyim ki, Cunda'nın benim için barındırdığı o özel hatıralar, galiba başkası ile paylaşmama engel oluyordu.

Cunda'nın bir eğlence değil dinlence adası olduğunu, insanların buraya "deliler gibi dans etmek" için değil, iyi yemek, güzel müzik ve çoğunlukla sessizlik için geldiğini söylemem lazım.

Burada eğer klasik 5 yıldızlı otel konforunu arıyorsanız,o yok. Gördüğüm tüm oteller pansiyon ile otel arasında sıkışmış yerler. Kimse zaten yatmak dışında otelde zaman geçirmiyor.

Cunda'da Sural Otel'de kalıyoruz. Son derece cana yakın bir ailenin işlettiği otel bir akrabanın yanında misafirmişcesine samimi. Zenginliğin çeşitte değil özende olduğunu hissettiren bu otelde işletmeciler Arzu Hanım ve Levent Bey her türlü sorununuza cana yakın çözümler buluyorlar, akşamları uzun uzun sohbet edip bir sonraki günün planını birlikte yapabilirsiniz. Ancak Arzu Hanım ucuz, Levent Bey ise zengin çözümler öneriyor aman dikkat!

Cunda'da sahilden denize girmek pek tercih edilmiyor. Girilecek bir yerler olmadığından değil ama bu kadar adanın arasında her biri farklı deneyimler yaşatan bir çok koy var. Oralarda denize girmek çok daha keyifli.

Bu yüzden gelmeden önce mutlaka plan yapmak lazım. Kalabalıktan rahatsız olmayanlar fiyatı 25 - 50 TL arasında değişen ve 25 kişiden 100 kişiye kadar yolcu alabilen gezilere katılabilir. Genelde sabah saat 11:00 civarında yola çıkan bu tekneler, akşam 18:00'de tekrar geri geliyor.

Biraz daha özel bir gün geçirmek isteyenler ise tekne kiralamalı. Bunların fiyatları çok daha yüksek ama hem mahremiyet hem de özgürlük açısından daha tatmin edici... Bu tekneler 10 kişiye kadar yolcu alıyor.

Yemek ise bu küçük adanın en keyifli yanı... Hemen herkes bu adanın en meşhur restorantı olan Bay Nihat'ı bilir. Ancak tek alternatif bu bilinen restorant değil. Bunun yanı sıra bir çok başka restorant hemen hemen aynı menuyu farklı fiyatlar ile sunuyor. Elbette fiyat farkı lezzet ve servis kalitesi olarak keyfinize yansıyacaktır, ancak elbette bunlar tercih meselesi.

Cunda'nın en bilinen balığı Papalina. ufak ve lezzetli bir balık olan Papalina'yı hem ufak büfelerde hem de en lüks restorantlarda yiyebilirsiniz.

Ben bu kez, "Peygamber Balığı" da denilen "Dülger" yeme fırsatı buldum. İstanbul'da ününü duyduğum bu balık görünüşü biraz itici, biraz da aç bırakacakmış izlenimi veriyor. Ancak soğan, mantar ve başka sebzeler ile birlikte getirdikleri tabağımız oldukça doluydu ve bugüne kadar yediğim en yumuşak, en güzel balıklardan biriydi.

Cunda'da güzel müzik arayanları sokak aralarında gezinmesi gerekecek. Ada kültürünün de mirasının etkisi ile burada Klasik Türk Müziği sevenler kendilerine uygun bir yer mutlaka bulabilir. Daha hareketli bir yer arayanların pek şansı yok.

Hi Cazz isimli ufak bir cafe-bar'da keman kemane ve ud çalan iki kişilik bir ekip enfes bir müzik ziyafeti veriyor. Sessiz bir akşamda, fısıltı kadar içten gelen bu müziği dinlerken mutlaka kendinizden geçeceksiniz. En azından ben çok ama çok eski hatıralara gittim.

Bunun dışında birkaç yerde daha müzik var. "Rum Meyhanesi" olmak iddiasında olan "Moshos Taverna" ise Yunan sazları ile Türkçe müzik yapıyor. Eğlenceli olduğu kesin ancak vadettiği kültürü bulamıyorsunuz.

Bizim Cunda'da en favori kahve mekanımız "Zeytin Dalı Dibek Kahvesi". Pazaryerine yakın bir arada bulunan bu esraf kahvehanesinin arka bahçesindeki ufak havuzun yanında tavla oynamak ve kahve içmek Sevgi ve benim için bir zorunluluk oldu artık. Ancak bağımlılık yaptığına dikkatinizi çekerim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Thassos

Thassos Adası, Kavala'nın açığında bulunan, belki Gökçeada büyüklüğünde güzel bir turizm bölgesi. Ulaşımı Kavala'dan yada Keramoti'den yapılabiliyor. Alexandroupoli'den yaklaşık 150 KM uzaklıkta. Güzel bir otoyol ile ulaşılıyor. Ancak Alexandroupoli/Dedeağaç ile Keramoti arasında çok az akaryakıt istasyonu var. Bu yüzden tedarikli yola çıkmak lazım. Adaya araçla ulaşım Keramoti üzerinden. Esas olarak ada, bu beldeye daha yakın. Kavala'dan yapılacak feribot seyahati daha uzun sürüyormuş. Otoyolda ilk "Feribot" talebasını takip ederek gidilebiliyor. Feribota ulaşmak için zaman zaman tabelalar ortadan kaybolduğundan, Havalaanı tabelasını takip etmek lazım. Son anda başka bir tabela ile yön bulunuyor. Tabelalarda latin alfabesi ile yazılanlar birbirini tutmadığından hayat çok zorlaşabiliyor. Chistopoli yada Hristopoli yazılabiliyor. Aynı gerekçe ile navigasyona da pek güvenmemek lazım. Aynı isme sahip bir çok şehir, bölge var. Rızkının Peşinde Bir Ma...

Alexandroupoli

Alexandroupoli, bizim bildiğimiz adı ile "Dedeağaç", Türkiye'ye son derece yakın bir sahil kasabası. Büyük değil, ama turizm açısından, sınırın Türkiye tarafından kalan bölgelere göre çok daha gelişmiş. Türkiye'den girilen otobandan çıktıktan sonra denize doğru gidince otellere ve yemek yenilebilecek yerlere ulaşılıyor. Bir gün kaldığım için çok fazla inceleyemedim ama her bütçeye göre otel ve lokanta var. Kapıdan girince otellerin verdikleri fiyatlar ile internet üzerinden alınan fiyatlar birbirinden çok farklı. Bu yüzden http://www.hotels.com yada http://www.booking.com gibi adresler uzerinden rezervasyon yapılmasını tavsiye ederim. Üstelik başka ziyaretçilerin yorumlarını da okumak mümkün. Otel fiyatları 50 EU ile 140 EU arasında değişiyor. Şu anda yüksek sezon olmasına rağmen, bize 140 EU'ya kendi havuzu olan bir oda önerdiler. Kalmadık o ayrı... Şehir merkezinde "club"lar, kafeteryalar ve lokantalar yanyana. Otel olarak Thraki oteli tercih ...

Üstümde Bunu Bulmuşlar

Ben öldükten sonra, cebimde bir sinema bileti bulmuşlar. Kötü bir macera filminin bileti, yani öyle ciddiye alınacak birşey değil. Akşam matinesiydi, indirim kartımı kabul etmemişlerdi, biraz pahallıydı. Homurdanıp ödemiştim, gişedeki kızın aldırmaz tavırları sıkıntımı ağırlaştırmıştı. Filmin başlamasına biraz zaman vardı, gezindim alışveriş merkezinde. Vitrinlere baktım, vitrinlere bakan insanlara. Fiyat etiketleri, tıpır tıpır yürüyen kadınlar. Tatlı kahkahalar, ışıklar ve yansımaları... Güzel mavi gömlekler, hep sevdiğim gibi. Yüzüm karardı, sıkıldım. Işıklar gözümü kör etti, kaçarcasına çıktım binadan. Gök alabildiğine uzanıyor, arabalar kızarmış bulutların altında dört bir yana kaçışıyordu. Ufukta hayatımın en kızıl güneşi batıyordu. Gün batıyordu. Gökyüzü, binalar... Altında gezinen insanlar... Her biri birleşmiş, tek bir nesne olmuştu. Tek bir büyük resim, akıl almaz bir manzara. Bir dehşetli resmin içinde, bir minicik karakter olmuşum, neresi gerçek neresi sadece bir s...