Ana içeriğe atla

Kibritçi Kız Hüznü


Kibritçi Kız Hüznü

Çok ama çok soğuktu. O durgun, iç kaldırıcı otobüs kokusundan uzaklaşmak istedik. Karanlıkta, fısıltılar arasından ve birilerine çarparak kapıya ulaştık. Daha kapıya gelmeden temiz havanın uyandırıcı duyusu beni rahatlattı ve göğsümü sıkan baskıyı üzerimden aldı. Derin derin nefes aldım, sarmalanmış ve boğulmak üzereymişcesine...

Evet, kaçıyorduk. Gerçek ve içten bir kaçmaydı bu, içimize sinen acı, çaresizlik ve klişe umutlar, yarın yeni birşey olacağına dair hiç birşey bırakmamıştı. Kız arkadaşım elimi tuttu tuttu, üşümüş parmaklarım, onun minik elleri arasında ısındı. Biraz daha rahatladım.

Küçük bir şehirdeki arkadaşımıza gidiyorduk, birkaç günlük uzaklaşma ve kurtuluş için. Kış bahara kavuşuyordu, henüz soğuk elini çekmemiş, çiçekler daha açmamıştı. Garip tıkırtılar arasında otobüsten indim. Nerede olduğumuzu bilmediğimiz, bizim kadar kimsesiz duran bir yolda, bozulmuş otobüsümüzün beyaz aydınlığını bırakıp, yol kenarındaki çimenlerin üzerine oturduk. Dakikalarca bir arabanın geçmesini bekledik ve nihayet üşüdük.

Soğuk, dudaklarımızdan ve burnumuzdan bir hayalet gibi çıkıp bize orada olduğunu, isterse bizi dev bir sis ile öldürebileceğini gösteriyordu sanki. Biraz daha sokulduk birbirimize. İki elimiz kavuştu. Ellerimiz bir an sevişircesine parmaklarını birbirinin içine aldı ve yorgun yüzlerimizi, gözlerin içine sızan bir tebessüm aydınlattı. Siyah kıvırcık saçlarının arasında büyük gözlerinin beyazını gördüm, eski bir toros tıkırtılar ile geçti yanımızdan. İçimizden hiç ama hiç konuşmak geçmiyordu. Başını omzuma yasladı. Ağladı mı bilmiyorum ama derin derin iç çekti. Derin ve huzurlu bir uykuyu nasıl özlediğimi hissettim. Büyük ve ağır bir yorganın altına sokulmak, “geç kalana kadar” uyumak...

Kavuşmak ile ayrılmanın birbirine girdiği bu anda gurbette huzur arayan iki çocuktuk, üniversite yeni bitmişti. Ailelerimiz “olmaz” diyordu, “altı ayı bulmaz unutursunuz” . İçimi en çok ama en çok bu acıtıyordu.

İçimi en çok haklı olmaları acıtıyordu.

Oysa ben unutmak istemiyordum.

Oysa ben bu elleri tuttuğumda bana verdiği o huzuru, gözlerine baktığımda içimde havalanan kuşu unutmak istemiyordum.

Bu acıyı unutmak istemediğim gibi.

Cebimden sigaramı çıkardım, kibritimle yaktım. Kibritin o bir anlık aydınlığında ellerimi gördüm. Sonra tütünün sessizlik içinde çıtırdaması ve sabaha yaklaşan gecenin karanlığında gelen diğer sesleri. Sessizlik duymadığım seslerin var olduğunu gösterdi bana.

Bir kibrit daha yaktım. Uzun uzun izledim, kibritin içinden buharlar çıktı, Yanan kısmı kavruldu, - sanki acı ile- kıvrandı ve en sonunda düştü. Elime geldi ateş, tam yanacaktı ki attım. Söndü gitti.

Sevgilim, “Kibritçi kız gibi oldun!” dedi.. Bir saniye sürmedi bunu duymamla içimdeki eski ama çok eski bir acının uyanması. Gözyaşlarım birikti ve durmadı. O bunu görmedi ama...

Yıllar önce, henüz bir ufak çocuktum, ailem daha iyi eğitim alacağım bir okula göndermişti beni. Yatılı okudum, belki bahçede oynamaya doyamamış, minik elli bir çocuk. Aklımda uzaya gitmek, müthiş keşifler yapan bir bilim adamı olmak vardı.

Annem bir okulun merdivenlerinden kaybolup gitmişti. Son kez dolabımı özenle hazırladıktan ve çarşafımı annelere has o özenle serdikten sonra gitti. Boş ama bomboş bir koğuş odasında düzgün yatağım bir düşman gibiydi. Giderken arkasında bıraktığı boşluğa uzun uzun bakmış, sonra bir dev gibi üzerime çullanan binanın içinde güvenli bir yer aramıştım. Elimi tutacak bir arkadaş, güvenilir bir köşe, ağladığımda kimsenin görmeyeceği bir köşe...

O günlerdi, kibritçi kız öyküsünü okuduğumda, sonsuza dek sürecek bir ağlama sarmıştı bedenimi. Yatağın üzerinde büyük harfler ile yazılmış bir öyküydü, parlak resimler her sayfanın üzerini süslüyordu. Kibrikçi kızın üzerine kar yağıyordu, kocaman, avucundan büyük kar taneleri havada uçuşuyordu. Kibritçi kızın tombul yanaklarından billur yaşlar dökülüyordu. O küçük kızın annesine kavuşmasını, bir ölüm, bir bitiş, korkunç bir acı olduğunu bile bile, annesine kavuşmuş olduğu için, sadece o bir andan kısa mutluluğu için kıskanmıştım.

Ve o an için o acıyı çekmeye hazır olduğumu düşünmüştüm.

O kadar çok ağladım ki, nefes alamadım ve boğulacağımı sandım. Ama annemin görüntüsü,kibritçi kızın annesinin olduğu gibi gelmedi karşıma..

Ve sanıyorum ki içimdeki acıların en büyüğü oldu bu .

Hep içimde kibritçi kızın acısı ile yaşadım.

İçimi çektim, güneş kanlı bir aydınlıkla doğuyordu. Bir kez daha terk edilmek istemediğim için ellerine bir daha sarıldım onun. Bir daha aldım minik ellerini ellerimin arasına.

Hikayenin sonu için hazırlamak istedim kendimi.

Ve kokusunu, bahar kokusuna karışırken çektim içime..

27.09.2009

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Thassos

Thassos Adası, Kavala'nın açığında bulunan, belki Gökçeada büyüklüğünde güzel bir turizm bölgesi. Ulaşımı Kavala'dan yada Keramoti'den yapılabiliyor. Alexandroupoli'den yaklaşık 150 KM uzaklıkta. Güzel bir otoyol ile ulaşılıyor. Ancak Alexandroupoli/Dedeağaç ile Keramoti arasında çok az akaryakıt istasyonu var. Bu yüzden tedarikli yola çıkmak lazım. Adaya araçla ulaşım Keramoti üzerinden. Esas olarak ada, bu beldeye daha yakın. Kavala'dan yapılacak feribot seyahati daha uzun sürüyormuş. Otoyolda ilk "Feribot" talebasını takip ederek gidilebiliyor. Feribota ulaşmak için zaman zaman tabelalar ortadan kaybolduğundan, Havalaanı tabelasını takip etmek lazım. Son anda başka bir tabela ile yön bulunuyor. Tabelalarda latin alfabesi ile yazılanlar birbirini tutmadığından hayat çok zorlaşabiliyor. Chistopoli yada Hristopoli yazılabiliyor. Aynı gerekçe ile navigasyona da pek güvenmemek lazım. Aynı isme sahip bir çok şehir, bölge var. Rızkının Peşinde Bir Ma...

Alexandroupoli

Alexandroupoli, bizim bildiğimiz adı ile "Dedeağaç", Türkiye'ye son derece yakın bir sahil kasabası. Büyük değil, ama turizm açısından, sınırın Türkiye tarafından kalan bölgelere göre çok daha gelişmiş. Türkiye'den girilen otobandan çıktıktan sonra denize doğru gidince otellere ve yemek yenilebilecek yerlere ulaşılıyor. Bir gün kaldığım için çok fazla inceleyemedim ama her bütçeye göre otel ve lokanta var. Kapıdan girince otellerin verdikleri fiyatlar ile internet üzerinden alınan fiyatlar birbirinden çok farklı. Bu yüzden http://www.hotels.com yada http://www.booking.com gibi adresler uzerinden rezervasyon yapılmasını tavsiye ederim. Üstelik başka ziyaretçilerin yorumlarını da okumak mümkün. Otel fiyatları 50 EU ile 140 EU arasında değişiyor. Şu anda yüksek sezon olmasına rağmen, bize 140 EU'ya kendi havuzu olan bir oda önerdiler. Kalmadık o ayrı... Şehir merkezinde "club"lar, kafeteryalar ve lokantalar yanyana. Otel olarak Thraki oteli tercih ...

Üstümde Bunu Bulmuşlar

Ben öldükten sonra, cebimde bir sinema bileti bulmuşlar. Kötü bir macera filminin bileti, yani öyle ciddiye alınacak birşey değil. Akşam matinesiydi, indirim kartımı kabul etmemişlerdi, biraz pahallıydı. Homurdanıp ödemiştim, gişedeki kızın aldırmaz tavırları sıkıntımı ağırlaştırmıştı. Filmin başlamasına biraz zaman vardı, gezindim alışveriş merkezinde. Vitrinlere baktım, vitrinlere bakan insanlara. Fiyat etiketleri, tıpır tıpır yürüyen kadınlar. Tatlı kahkahalar, ışıklar ve yansımaları... Güzel mavi gömlekler, hep sevdiğim gibi. Yüzüm karardı, sıkıldım. Işıklar gözümü kör etti, kaçarcasına çıktım binadan. Gök alabildiğine uzanıyor, arabalar kızarmış bulutların altında dört bir yana kaçışıyordu. Ufukta hayatımın en kızıl güneşi batıyordu. Gün batıyordu. Gökyüzü, binalar... Altında gezinen insanlar... Her biri birleşmiş, tek bir nesne olmuştu. Tek bir büyük resim, akıl almaz bir manzara. Bir dehşetli resmin içinde, bir minicik karakter olmuşum, neresi gerçek neresi sadece bir s...