Ana içeriğe atla

Portakal Tül Yalnızlığı



Yıllar önceydi!

Ben henüz bir taze delikanlıydım, Kasımpaşa pek heybetliydi, karışıktı, fakirdi..

Bana zenginlikleri anlatanlar gördüğüm fakirlikleri hiç bilmedi. Ben hep o fakirliğin yanından yürüdüm, güzel olmaya çalışan mahalle kızları, çingeneler ve bir bardak çay ile açlığını bastırmaya çalışanlar.

İnanıyorum ki, her öykü, başladığı yerde bitmeli...

Henüz evimden uzaklaşmıştım, gurbet bilmediğim birşey değildi, fıstık yeşili ufak bir arabanın bagajına sığan eşyalarımla İstanbul’a geldiğimde, İstanbul’un kendisine geldiğimi bilmemiştim. Yıllar yılı benim gibi milyonlarca insanın yürüyüp gittiği , belki yüzbin yıllık bir  muhitti ayak bastığım. Anlatması uzun hikaye, bir pis pansiyondan içimdeki hırçın korku, nefret ve tiksinme duygusu ile kaçtım, bir ufak bordum kata sığındım.

İnanıyorum ki, bazı öyküler kendilerini anlattırıyor insana...

Unutmuyorum, bir fakir adamla tanışmıştım, benim taze sakallarım  varlıklı insanların çocuklarının şımarmak ve kendilerini olduklarından daha varlıklı hisetmek için gittikleri bir okulda öğretmenlik yapabilmek için dökülüp gitmişti. İdealistlik ile ilgili ilk yaramı o gün almadım elbet, otorite daha önce de sakalımdan tutup fırlatmıştı beni bir peçete ve sümük gibi. Ama bu kez biraz para, biraz da gelecek umudu için kendimi bırakmıştım.

O insanların, fakirlerin, hırsızların ve dahafenası o korkunç yalnızların arasında kendimi büyük bir kurtarıcı sanıyordum. Yürüyüp hergün  kenefi taşan borduma giriyor, duvar diplerinden sızan suların, camdan giren karıncaların arasında, tek ışık alan yere, bir ufak yatağa uzanıyor ve garip, şaşkınlık veren, bazen ayıp rüyalar görüyordum.

Evimde yıkanacak bir yer yoktu, bazen hamama gidiyor, pis ve terli bir dumanın arasındaki ahlaksız çıplaklardan gözümü kaçırıyordum. Kurtaracağım halk, içimi kaldırıyordu.

Aklım korkunç karışıyordu.

Evim bir tahta caminin yanındaydı, bilmem içine bir otuz kişi sığar mı, yapa yalnız minik bir sokakta, heybetli hayatın bıraktığı devasa camilerin gölgesinde “Tahta kadı Camii” yıllara direniyor, cılız sesi ile beni de bazen ağırlıyordu.
Genç bir imam, insanlara öğütler veriyordu.

Eve yavaş yavaş ve düşünerek yürürken, bir yalnız adam görürdüm. Her akşam dökük bir evin içinde, penceresi yok sadece bir delik, yatacak bir yer yatağı ve bir kırık masa, bir çaydanlık ve her akşam yarım ekmek önünde düşünceli düşünceli dururdu.

O adamı hiç ama hiç hareket ederken görmedim. Utandım, içine uzun uzun bakamadım. Düşlerimde, hikayelerimde o eve girip o yalnız adamla tanışmak vardı, korkardım.

Bir akşam o büyük deliğin önüne, bir portakal rengi tül asıldığını gördüm, yırtık, kirli ve çirkin. Adam yine oradaydı, ekmek, çaydanlık ve yalnızlıkla.

Kasımpaşa’da hayatımın en derin yalnızlık korkusunu öğrendim:

Portakal tül yalnızlığı

Jan Devrim

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Thassos

Thassos Adası, Kavala'nın açığında bulunan, belki Gökçeada büyüklüğünde güzel bir turizm bölgesi. Ulaşımı Kavala'dan yada Keramoti'den yapılabiliyor. Alexandroupoli'den yaklaşık 150 KM uzaklıkta. Güzel bir otoyol ile ulaşılıyor. Ancak Alexandroupoli/Dedeağaç ile Keramoti arasında çok az akaryakıt istasyonu var. Bu yüzden tedarikli yola çıkmak lazım. Adaya araçla ulaşım Keramoti üzerinden. Esas olarak ada, bu beldeye daha yakın. Kavala'dan yapılacak feribot seyahati daha uzun sürüyormuş. Otoyolda ilk "Feribot" talebasını takip ederek gidilebiliyor. Feribota ulaşmak için zaman zaman tabelalar ortadan kaybolduğundan, Havalaanı tabelasını takip etmek lazım. Son anda başka bir tabela ile yön bulunuyor. Tabelalarda latin alfabesi ile yazılanlar birbirini tutmadığından hayat çok zorlaşabiliyor. Chistopoli yada Hristopoli yazılabiliyor. Aynı gerekçe ile navigasyona da pek güvenmemek lazım. Aynı isme sahip bir çok şehir, bölge var. Rızkının Peşinde Bir Ma...

Alexandroupoli

Alexandroupoli, bizim bildiğimiz adı ile "Dedeağaç", Türkiye'ye son derece yakın bir sahil kasabası. Büyük değil, ama turizm açısından, sınırın Türkiye tarafından kalan bölgelere göre çok daha gelişmiş. Türkiye'den girilen otobandan çıktıktan sonra denize doğru gidince otellere ve yemek yenilebilecek yerlere ulaşılıyor. Bir gün kaldığım için çok fazla inceleyemedim ama her bütçeye göre otel ve lokanta var. Kapıdan girince otellerin verdikleri fiyatlar ile internet üzerinden alınan fiyatlar birbirinden çok farklı. Bu yüzden http://www.hotels.com yada http://www.booking.com gibi adresler uzerinden rezervasyon yapılmasını tavsiye ederim. Üstelik başka ziyaretçilerin yorumlarını da okumak mümkün. Otel fiyatları 50 EU ile 140 EU arasında değişiyor. Şu anda yüksek sezon olmasına rağmen, bize 140 EU'ya kendi havuzu olan bir oda önerdiler. Kalmadık o ayrı... Şehir merkezinde "club"lar, kafeteryalar ve lokantalar yanyana. Otel olarak Thraki oteli tercih ...

Üstümde Bunu Bulmuşlar

Ben öldükten sonra, cebimde bir sinema bileti bulmuşlar. Kötü bir macera filminin bileti, yani öyle ciddiye alınacak birşey değil. Akşam matinesiydi, indirim kartımı kabul etmemişlerdi, biraz pahallıydı. Homurdanıp ödemiştim, gişedeki kızın aldırmaz tavırları sıkıntımı ağırlaştırmıştı. Filmin başlamasına biraz zaman vardı, gezindim alışveriş merkezinde. Vitrinlere baktım, vitrinlere bakan insanlara. Fiyat etiketleri, tıpır tıpır yürüyen kadınlar. Tatlı kahkahalar, ışıklar ve yansımaları... Güzel mavi gömlekler, hep sevdiğim gibi. Yüzüm karardı, sıkıldım. Işıklar gözümü kör etti, kaçarcasına çıktım binadan. Gök alabildiğine uzanıyor, arabalar kızarmış bulutların altında dört bir yana kaçışıyordu. Ufukta hayatımın en kızıl güneşi batıyordu. Gün batıyordu. Gökyüzü, binalar... Altında gezinen insanlar... Her biri birleşmiş, tek bir nesne olmuştu. Tek bir büyük resim, akıl almaz bir manzara. Bir dehşetli resmin içinde, bir minicik karakter olmuşum, neresi gerçek neresi sadece bir s...