Kozmik otel, kaç kez battı bilinmiyor. Kaç kez yeni bir hevesle restore edildi, kaç kez terkedildi... Defalarca böceklerin, evsizlerin istilasına uğradı. Tüm pervazları söküldü, camları kırıldı. Puslu ve yaralayıcı soğuklukta bir ufka bakılan terası birkaç düğüne ev sahipliği de yaptı. Ama evlenenler hiç mutlu olmadı. Fakat Kozmik Otel gibi, hep orada oldular, evlilikleri ve yaralayıcı bir soğuklukla...
Birkaç kez bankaların oldu Kozmik Otel. Denetçiler geldi, emlakçılar tabela astılar, gazetelere ilan verildi. Hep o "köy yerinde açılmış ufak ve şirin otel" olmak istedi. Olamadı. Karadenizin soğuğu binanın içinden ayrılmadı niyeyse...
Beş yıl önce, yine metruk ve terkedilmişken, ilk sahibinin bir akrabasının eline geçti bu kez. Az bir parayla yıkandı, boyandı ve süslendi. Gösterişsiz ve ucuz bir otel olmasına karar verildi ve oldu. İki kez "İstanbul'a yakın kaçamak mekanları" listesinde, bir kaç "en güzel ufak oteller" kitabında ismi geçti. Küçük bahçesine bakıldı, güller açtı. O güllerin resimleri her yeri süsledi. Bahar güzelliğinde broşürler hazırlandı, bir marangoz ustasının yaptığı çardak, teras... Kozmik Otel bir kez daha bahara kavuştu.
Kış aylarında sakindi, hatta Kasım'da kapatılır, sene başında bir daha açılır, belki bir on günlüğüne... Sonra Mart sonuna kadar kapatılırdı. Toplam yirmi iki odanın, hepsi aynı anda hiç dolu olmadı.
Gelenler, bir iki yaşlı Alman turist sayılmazsa, hiç uzun kalmadı. Ya bir akşam, belki iki akşam. Seyri hoş denizin, sessizliğin çabuk kaçan büyüsü arabaların arkasından, toza karıştı her seferinde.
Hatice Teyze, yakındaki "Karacalı" köyünde yaşıyordu. Bir ev hanımı oldu, 16 yaşında bir tazeyken evlenmişti. Çocukları büyüyüp Adapazarı'na "GÜvenlik" olarak çalışmaya gittiler. Beş yıl önce kocası da rahmetli oldu. Geçimden yana büyük derdi olmadı, çocuklar haftada bir geldiler. Ama sıkıldı. Kozmik Otel'de çalışmaya başladı bir süre önce. Bir önlük verdiler, ilk giydiğinde aynaya bakıp bakıp güldü kendisine. Bir yumak pamuk beyazlığında yüzünden, mavi ama masmavi gözleri insana baktığında huzur verirdi. Kozmik Otelin, soğuk ruhuna aykırı birşey oldu Hatice Teyze. İçten ve samimi insanlara mahsus sahiplenme ile bu oteli evi bildi. İşini de hayatı.
Hatice Teyze, sabah erkenden gelirdi otele. Önce "Kahvaltı salonu" denilen altı masalık odayı hazırlar, akşam yemeği için serilmiş kırmızı kadife örtüleri toplayıp, bir gün önce yıkadığı beyaz örtüleri serer, tabakları hazırlardı. Dolaptan, üstü kapatılmış zeytin, peynir tabaklarını çıkartırdı.Birkaç yumurta haşlar ve çayı hazırlardı. Misafirler gelip, uykulu gözleri ile üç domates, bir kaç salatalık ve peynirden oluşan "açık büfe" tabakları ile huzursuzca kahvaltı ederken, üstünü değiştirip, kat arabasını alırdı. Eğer keyfi yerindeyse, bir koşu köy bakkalına gider, birkaç simit de eklerdi menuye. Eğer keyfi yerindeyse, misafirlere yumurta hazırlar, zeytinin üzerine kekik serperdi.
Hatice Teyze'nin keyfi, hep yerinde olurdu.
Bugün de Hatice Teyze'nin keyfi yerindeydi. Kahvaltıyı hazırladı, Pazar sabahı acelesi olanların, uykudan uyanmaya çalışan çocukların, huzursuzsuz gençlerin arasından yürüdü, otelin beş odalı ilk katına çıktı. Kat arabasını aldı. Arabanın üzerindeki minik sabunları kontrol etti, şampuanları, yedek örtüleri. Büyük elektrik süpürgesini çeke çeke ilk kapıya geldi. Kapıyı sakince tıklattı ve "müdürbeyin" öğrettiği gibi seslendi: "haaskipink"
Ses gelmeyince, kendisine mahsus, oteldeki her kapıyı açan anahtarı eline aldı. Bu anahtar, ona emanet edilmiş, yetki belgesiydi. Canı gibi koynunda saklardı onu. O anahtar, her kapıyı açar, mahremlere girerdi. Oysa gördükleri, bildikleri sadece kendisinda kalmalıydı.
Hatice Teyze, pamuk bir örtü gibi örterdi sırların üzerini.
İlk odada, genç bir çift kalıyordu. Kızı kahvaltı masasında görmüştü, mutluydu belli ki, fakir kahvaltısını heyecanla yapıyor, yeşil gözlerini kırpıştırarak salatalıkları ısırıyor, sevgilisinin henüz uyanmamış gözlerine gülücükler bırakıyordu. Genç sevgili ise, telefonuna bakıyor, çevreye bakıyor ama kıza bakmıyordu. Hatice Teyze'nin içi acıdı bunu görünce.
Odada, sağa sola atılmış bir iki kıyafet, bir ufak çantadan başka birşey yoktu. Sadece yatağın üzerini düzeltti Hatice Teyze. Atılmış cep telefonu şarj cihazlarını toparladı, sehpaya koydu. Sehpadaki bozuk paraları saydı, kültablasına koydu. Saydığı parayı bir kenara yazdı. Tuvaleti temizledi. Üzerinde logo olan minik şampuanı, sabunu değiştirdi. Geceden havasız kalmış odayı bahar havası ile doldurdu, kuş cıvıltıları girdi içeri. Hatice Teyze, sesleri dinledi bir iki saniye ve yerleri süpürdü.
Sonra kapıyı kapattı. Çıktı cıvıltılı odadan...
Diğer odaya geçti, yine uyarı ile tıkırdatarak. İçeri girdiğinde banyodan ses geldiğini duydu. İrkildi önce ama banyo kapısı açıldı. Genç bir adam, "duymadım kapıyı çaldığını" dedi gülümseyerek. "Çıkıyorum hemen". Hatice Teyze kendi odasında başkasını bulmuş gibi hissetti bir an kendisini. Nazikce "Ben beklerim" dedi ama adam hemen çıkacağını söyledi ve teşekkür ederek kapıyı kapattı ve çıktı. Arkasında dağınık bir yatak ve sağa sola atılmış bir kaç kıyafet bırakmıştı. Hatice teyze topladı ortalığı, Pantolanları düzenledi ve askıya astı. Gömlekleri de. Neredeyse dolmuş olan kül tablasını boşalttı, temizledi. Bir seccade buldu, temiz bir sıcaklık hissetti bu gence karşı. Ama sonra sigarayı düşündü ve bu kez üzüldü. Kendi oğlu gibi hissetti bir an ama sonra vazgeçti.
Sonraki odada bir aile kalıyordu, o oda da dağılmıştı. Üstelik yerlere atılmış yiyecek ambalajları, kirli çoraplar ve açık bırakılmış bir televizyon, kirli bir banyo ile karşılaştı. Hepsini toparladı ve hiç girilmemiş gibi yaptı odayı. ÇOcukların oyuncaklarını sever gibi toplayıp, aynanın önüne dizdi özenle. Torununun zıbınını katlar gibi katladı ufak çocuğun minik elbiselerini ve yorucu bu odada da huzur aldı içine... Ama tertemiz yaptı odayı, akşam bir daha kirlensin diye.
Diğer odada, bir yalnız kadın vardı. Galiba bir bankanın müfettişiymiş. Adapazarı'nda denetime gelmiş ama burada biraz kalmak istemiş. Galiba odasından hiç çıkmamış. Yemeğini odasına istemiş. Bir devrilmiş içki şişesi buldu, biraz da yere akmış belli ki. Yastığı üzerine makyaj bulaşmış, belli ki temizlememiş. Banyoda buldu yarı dolu bardağı. Ufak şampuanlara hiç dokunulmamış. Kadın sabah erkenden "kaçmış" Bir rimel bırakmış ama kim bulacak da gönderecek şimdi. Aldı, kat arabasına koydu. Hatice Teyze derin bir yalnızlızlık sezdi, huzursuz bir bekleyiş, biraz ağlama sezdi. Sağa sola atılmış gazetelerden sıkıntı ve hüzün sezdi. Hatice Teyze sezdiklerini de temizledi...
Son odada bir çift kalıyordu. Sabah kahvaltıda onlar da vardı, sessizdiler. Eşyalarını toplamışlardı, valizleri hazırdı. Yatağı toplamışlardı acemice, yerlerde kötü birkaç ambalaj, bir iki bardak yine. Şişeler. Cüzdanı ordadaydı adamın, açık kalmıştı ve resimler vardı. Hatice Teyze ürktü ve dokunmadı.
Banyoyu temizledi ve içine bir utanç sindi. Kapıyı kapatınca, kapattı gördüklerini ve sildi.
Hatice Teyze kat arabasını iterek dolaştı Kozmik Otelin odaları arasında. Pamuk yüzü, masmavi gözleri herşeyi gördü. Derin bir anlayışı vardı. Herşeyi anlardı. Ama anladıkları hep kendisinde kalırdı. Gündüz insanlarının gece hallerini bilirdi Hatice Teyze.
Kozmik Otelin kat görevlisi Hatice Teyze, gördüklerini kimseye anlatmazdı.
Jan Devrim
20 Mart 2010/ Batı Ataşehir
Yorumlar