Ana içeriğe atla

Keçi Gribi Can Sıkıntısından da Kötü

Galiba, Pazartesi günü hasta arkadaşlarımla uzun bir toplantıyı kapısı kapalı ufak bir odada yapmak kötü bir fikirmiş.Her ne kadar bana bunu o anda söyleyenler olduysa da, yarım gün evde dinlenirim en kötü ihtimalle, kötüye birşey olmaz, ben zaten grip olmuyorum gibi umursamaz savlar geldi geçti aklımdan.

Salı ve Çarşamba'yı sürekli öksürerek, tıksırarak ve ciğerlerimin 22 yıllık Magirus gibi sesler çıkartmasını izleyerek geçirdim.

Bel ağrım başladığında lanetin büyümekte olduğunu anlamalıydım. Grip olduğumda belim ağrır!

Çarşamba gecesi 38.8 derece ateşle hastaneye gidip serumu bastıklarında ciddi rahatladım. Hastayken, serum yedikten sonra gelen o tatlı uyku gibisi yok. Bir de dereceyi sokuşturmasalar kulağına insanın daha iyi olacak ama olsun.

Perşembe sabahı yataktan kalkacak halim yoktu. Ama yine de 08:30'da geberesice vucut saatim uyandı, uyumadı. Tüm perdeleri kapatıp, bir battaniyenin altına girip, doktorun verdiği ilaçları en yakın sehpaya dizip, büyük bir fincan ıhlamuru elime alıp.. Yani evde kalmış, kaprisli ve ayın en mutsuz dönemindeki bir şişko kadın kadar anlamsız birşekilde tv'yi açtım...

TV'de hiç birşey yok. Gündüz TV seyretmeyerek hiç birşey kaçırmıyoruz. Ben gece seyretmeyerek de genelde kaçırmadığımızı düşünüyorum. Ama gerçekten kaçırmıyoruz. Haber kanalları 15 dk da bir aynı haberleri veriyor. Bazı antik diziler ortaya çıkıyor. Birbirine çemkiren kadınlar var ve 15 dk sonra aynı haberler çıkıyor gerçekten beli ağrıyan, mehter adımı öksüren, battaniye altında 101 kglik bir adam için büyük işkence... Bu şekilde bir süre geçirdikten sonra öğlen olmuştur diye "öğlen ilaç menusune" el atacaktım ki...

Henüz bir saat geçmiş...

Olanca bitkinliğim ile kendime söz vermeme rağmen maillerimi okudum, eski dökümanlara baktım, internetten tv gördüğüm haberleri okudum, en garip hayvanlar galerilerini tıkladım...

Ve yine de zaman geçmedi...

Bir film seyrettim. Gözlerimi kapattım. Azcık uyumaya çalıştım. Bilgisayarın pili bitti. IPAD ile oynadım. Onda sıkıldım. Telefon ile oynadım... Bitkinlikten gözlerim birşeyleri birbirine karıştırdı. Mail okuyunca asabım bozuldu. Biraz uyumaya çalıştım...

1 Saat geçmiş. Neyseki öğlen oldu. 10 dk içinde yemek yedim ve tekrar koltuğa geldim.

Bu işkencenin bitmeyeceğinden emin olduğum için How I Met Your Mother dizisinin 6 Sezonunun tamamını indirdim ve hastalığımın geri kalan kısmında 3 sezonu seyretmeyi başardım. üst üste seyredince dizideki karakterler evden çıkacak gibi geliyor insana...

Sözün özü: Mevcut grip insanın sesini ayı gibi çıkartıyor, 101 kg'dan 2 günde 98 kg'ya indiriyor ve hatta sefil bir fare gibi serilmesine sebep oluyor ama evden çıkamadığınız ve bir koltuktan ötekine yürümeye halinizin olmadığı iki kocaman boş gün gerçek bir işkence olabiliyor!

05.02.2011


Location:Ataşehir, Koltuğum

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Thassos

Thassos Adası, Kavala'nın açığında bulunan, belki Gökçeada büyüklüğünde güzel bir turizm bölgesi. Ulaşımı Kavala'dan yada Keramoti'den yapılabiliyor. Alexandroupoli'den yaklaşık 150 KM uzaklıkta. Güzel bir otoyol ile ulaşılıyor. Ancak Alexandroupoli/Dedeağaç ile Keramoti arasında çok az akaryakıt istasyonu var. Bu yüzden tedarikli yola çıkmak lazım. Adaya araçla ulaşım Keramoti üzerinden. Esas olarak ada, bu beldeye daha yakın. Kavala'dan yapılacak feribot seyahati daha uzun sürüyormuş. Otoyolda ilk "Feribot" talebasını takip ederek gidilebiliyor. Feribota ulaşmak için zaman zaman tabelalar ortadan kaybolduğundan, Havalaanı tabelasını takip etmek lazım. Son anda başka bir tabela ile yön bulunuyor. Tabelalarda latin alfabesi ile yazılanlar birbirini tutmadığından hayat çok zorlaşabiliyor. Chistopoli yada Hristopoli yazılabiliyor. Aynı gerekçe ile navigasyona da pek güvenmemek lazım. Aynı isme sahip bir çok şehir, bölge var. Rızkının Peşinde Bir Ma...

Alexandroupoli

Alexandroupoli, bizim bildiğimiz adı ile "Dedeağaç", Türkiye'ye son derece yakın bir sahil kasabası. Büyük değil, ama turizm açısından, sınırın Türkiye tarafından kalan bölgelere göre çok daha gelişmiş. Türkiye'den girilen otobandan çıktıktan sonra denize doğru gidince otellere ve yemek yenilebilecek yerlere ulaşılıyor. Bir gün kaldığım için çok fazla inceleyemedim ama her bütçeye göre otel ve lokanta var. Kapıdan girince otellerin verdikleri fiyatlar ile internet üzerinden alınan fiyatlar birbirinden çok farklı. Bu yüzden http://www.hotels.com yada http://www.booking.com gibi adresler uzerinden rezervasyon yapılmasını tavsiye ederim. Üstelik başka ziyaretçilerin yorumlarını da okumak mümkün. Otel fiyatları 50 EU ile 140 EU arasında değişiyor. Şu anda yüksek sezon olmasına rağmen, bize 140 EU'ya kendi havuzu olan bir oda önerdiler. Kalmadık o ayrı... Şehir merkezinde "club"lar, kafeteryalar ve lokantalar yanyana. Otel olarak Thraki oteli tercih ...

Üstümde Bunu Bulmuşlar

Ben öldükten sonra, cebimde bir sinema bileti bulmuşlar. Kötü bir macera filminin bileti, yani öyle ciddiye alınacak birşey değil. Akşam matinesiydi, indirim kartımı kabul etmemişlerdi, biraz pahallıydı. Homurdanıp ödemiştim, gişedeki kızın aldırmaz tavırları sıkıntımı ağırlaştırmıştı. Filmin başlamasına biraz zaman vardı, gezindim alışveriş merkezinde. Vitrinlere baktım, vitrinlere bakan insanlara. Fiyat etiketleri, tıpır tıpır yürüyen kadınlar. Tatlı kahkahalar, ışıklar ve yansımaları... Güzel mavi gömlekler, hep sevdiğim gibi. Yüzüm karardı, sıkıldım. Işıklar gözümü kör etti, kaçarcasına çıktım binadan. Gök alabildiğine uzanıyor, arabalar kızarmış bulutların altında dört bir yana kaçışıyordu. Ufukta hayatımın en kızıl güneşi batıyordu. Gün batıyordu. Gökyüzü, binalar... Altında gezinen insanlar... Her biri birleşmiş, tek bir nesne olmuştu. Tek bir büyük resim, akıl almaz bir manzara. Bir dehşetli resmin içinde, bir minicik karakter olmuşum, neresi gerçek neresi sadece bir s...