Ana içeriğe atla

Sürgün, bitmeyen bir hüzün

Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Sürgün evlatlarının yaraları asla iyileşmez. Bilemedikleri bir yarayı  arayarak yaşarlar, sefil ve depresif ömürleri boyunca..

------

Bugün Midilli (Lesvos)'da saçma sapan bir geziye çıktım. Adanın bir ucundan diğer tarafına giden 2 saatlik, sıcak ve sıkıcı otobüs yolculuğunda, sürekli dua eden Teyzelerin, gürültücü orta yaşlı kadınların ve otobüsün aynasından sallanan ikonalar, aziz resimlerini arasındaki sarı lacivert boncuklardan yapılmış "Maşallah" yazısını düşünedurdum.

Sonra, bir dağın başında, bir çeşmenin dibinde uyuya kalmış, muhtemelen kaçak gelmiş, bir Suriye'li aileyi gördüm. İnanılmaz bir sefalet içinde, sıcaktan ezilmiş haldeydiler.. Bir çam ağacının gölgesine sığınmış, uyumaya çalışıyorlardı...

Sonra yolda nicesini, adanın diğer tarafına gitmek için belki 50 - 60 KM'lik bir yolu yürürken gördüm.  Başka bir yerlerde öbek öbek aileler ağlıyor, eskimiş plastik su şişelerine çeşmelerden su dolduruyor, çoraplarından başka giyecek birşeyi kalmamış çocuklar  dolaşıyordu.

Hani bizde kötü bir Arap imajı vardır. Biraz akılsız olduğu ima edilir, Osmanlı'yı terk etti ya... Zengini de fakiri de görgüsüzlük ile eleştirilir...

Son dönemde Suriyeli Araplar ile dilencilik, hırsızlık ve nice sıfatlar da eşleştirildi...


Bugün Midilli'de, bir seyahat acentesinin kapısında feribot bileti almak için birbirini ezenleri, alanlarında sevinç ile limana koştuğu o manzarayı görünce, aklım neredeyse ikiyüzyıl öncesine gitti..

Bugün burun kıvırırak baktığım bu insanlar ile benim sürülmüş atalarımın ne farkı var ?

O zamanın büyük güçlerinin kavgasından yaralı çıkmış, yurdundan edilmiş ve bir daha dönemeyeceği vatanından uzaklaştırılmış, sonunda dili yaralanmış, ruhu parçalanmış Adige'lerden, bu Suriye'li sürgünlerin ne farkı var ?

Kim vatanını, dilini, müziğini, yemeğini bırakmak ister ?

Kim sokaklarda dilenci olmak ister ?



Kim açlıktan çalmak, birilerinin "büyük yürekliliği ile" bahşettiği kamplarda bir çeşit hapis hayatı yaşamak ister ?

Kim çocuklarının elinden tutup, muhtemelen ama gerçekten çok ama çok büyük ihtimalle öleceği bir deniz yolculuğuna çıkar.

Kim son parasını, tüm servetini, belki namusunu ve tüm değerlerini bir sahte bilet parasına değiştirir ?

Vatanından sürülmüş, dili teninden sökülmüş ve yaralanmış olanlar ancak bunu yaparlar...

Kendilerini sürenlerin yada sürülmelerine sebep olanların bir lütuf ile gösterdikleri arazilere, bataklıklara sığınmak zorunda olanlar, yani yok olmak ile ezilmek, eritilmek arasında tercih yapanlar bunu yapabilirler.

Dün Adigeler, Ermeniler, Rumlar ve başka aklıma gelmeyen kimlere o günün büyük savaşları sonucu yapıldıysa bu vahşet, bugün Suriyelilere yapılıyor.

------------

Ben adıyla, sanıyla Adige'yim.Atalarım topraklarına ve etlerine göz dikmiş vahşiler tarafından yıllar boyu eziyet gördü. O gün için Dünya'nın en büyük silahlı güçlerinden birinin önüne kamaları ile atıldılar.  On binlerce yıllık kültürümüz silah ve top sesleri arasında ezildi.

Muhtemelen benim dedelerim de benzer şekilde, kendilerini ve soyunu savaştan, ölümden, kölelikten kurtaracağını düşündüğü, sonu belirsiz bir yolculuk için tüm varlıklarını bıraktılar..

Bir çoğunun, varamayıp kurtulduğu, varanların ise büyük sefaletler çektiği, uzun, bitmeyen, ölüm dolu bir yolculuğa çıktılar. Bu yolculuk o kadar çok ölüm getirdi ki, köylerimizde büyüklerimiz "atalarının yattığı o denizlerden gelen" balıkları yemedi, yenmesini yasak kıldı.

Osmanlı topraklarında sefalet ve acı vardı. Gelenlerin çoğu ilk adımda açlıktan öldü. Bu açlık ile hırsızlık yapanlar da olmuştur, eşkiyalık yapanlar da... Yapmışlar ki o gün  Adige'lerden bir avuç hayatta kalmış..

Ben adıyla, sanıyla Adige'yim. Sürgün evladıyım.

Kavuşulmaz bir kaf dağı ülkesinin hayali ile büyüdüm.

Gitsen varılmaz bir vatan, kan rengi bir ufuk çizgisi.. Yüreğimde bir sesin eksikliği.. Sadece müzik ile biraz sakinleşen bir delilik. Bir araya geldiğimizde "ayıp" diye sakladığımız yalnızlık...

Ben sürgün evladıyım, tüm sürgün evlatları birer yalnızlık adası...

Sürgün evlatları, bir vatansızlık abidesi... Yaşanmış bütün acıların yükü sırtında, sesi, dilinden, neşesinden ve ümidinden, varolma gücünden sonsuza dek kopartılmış...

Ben sürgün evladıyım.

Suriyelilerden nice sürgün evladı çıkacak...

Bu yaşadıkları sefaleti "savaşsalardı" yada "niye yollara döküldüler" diye eleştirmek o kadar insafsız ve acı... Yüz yıl sonra geçmişe bakıldığında, Suriye ve Irak'da bugün yaşanan bu vahşetin benzersiz olduğu söylenecek. Büyük anıtlar dikilecek.

Belli bir günde yaşanan bu acı için bir anma yapılacak.

Suriye Sürgünleri o gün dünyanın dört bir yanından içlerindeki bitmeyen acının kaynağını arayacaklar...

Ben bugün görüyorum. Bir Ege adasında, bütün neşe ve eğlencenin içinde, dağ başındaki bir çam ağacının dibinde ağlayan, çıplak ayaklı, aç çocuk araba ile yanımdan geçerken bana bakıyor...

Gözlerinin siyahında bir sürgün evladını görüyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Thassos

Thassos Adası, Kavala'nın açığında bulunan, belki Gökçeada büyüklüğünde güzel bir turizm bölgesi. Ulaşımı Kavala'dan yada Keramoti'den yapılabiliyor. Alexandroupoli'den yaklaşık 150 KM uzaklıkta. Güzel bir otoyol ile ulaşılıyor. Ancak Alexandroupoli/Dedeağaç ile Keramoti arasında çok az akaryakıt istasyonu var. Bu yüzden tedarikli yola çıkmak lazım. Adaya araçla ulaşım Keramoti üzerinden. Esas olarak ada, bu beldeye daha yakın. Kavala'dan yapılacak feribot seyahati daha uzun sürüyormuş. Otoyolda ilk "Feribot" talebasını takip ederek gidilebiliyor. Feribota ulaşmak için zaman zaman tabelalar ortadan kaybolduğundan, Havalaanı tabelasını takip etmek lazım. Son anda başka bir tabela ile yön bulunuyor. Tabelalarda latin alfabesi ile yazılanlar birbirini tutmadığından hayat çok zorlaşabiliyor. Chistopoli yada Hristopoli yazılabiliyor. Aynı gerekçe ile navigasyona da pek güvenmemek lazım. Aynı isme sahip bir çok şehir, bölge var. Rızkının Peşinde Bir Ma...

Alexandroupoli

Alexandroupoli, bizim bildiğimiz adı ile "Dedeağaç", Türkiye'ye son derece yakın bir sahil kasabası. Büyük değil, ama turizm açısından, sınırın Türkiye tarafından kalan bölgelere göre çok daha gelişmiş. Türkiye'den girilen otobandan çıktıktan sonra denize doğru gidince otellere ve yemek yenilebilecek yerlere ulaşılıyor. Bir gün kaldığım için çok fazla inceleyemedim ama her bütçeye göre otel ve lokanta var. Kapıdan girince otellerin verdikleri fiyatlar ile internet üzerinden alınan fiyatlar birbirinden çok farklı. Bu yüzden http://www.hotels.com yada http://www.booking.com gibi adresler uzerinden rezervasyon yapılmasını tavsiye ederim. Üstelik başka ziyaretçilerin yorumlarını da okumak mümkün. Otel fiyatları 50 EU ile 140 EU arasında değişiyor. Şu anda yüksek sezon olmasına rağmen, bize 140 EU'ya kendi havuzu olan bir oda önerdiler. Kalmadık o ayrı... Şehir merkezinde "club"lar, kafeteryalar ve lokantalar yanyana. Otel olarak Thraki oteli tercih ...

Üstümde Bunu Bulmuşlar

Ben öldükten sonra, cebimde bir sinema bileti bulmuşlar. Kötü bir macera filminin bileti, yani öyle ciddiye alınacak birşey değil. Akşam matinesiydi, indirim kartımı kabul etmemişlerdi, biraz pahallıydı. Homurdanıp ödemiştim, gişedeki kızın aldırmaz tavırları sıkıntımı ağırlaştırmıştı. Filmin başlamasına biraz zaman vardı, gezindim alışveriş merkezinde. Vitrinlere baktım, vitrinlere bakan insanlara. Fiyat etiketleri, tıpır tıpır yürüyen kadınlar. Tatlı kahkahalar, ışıklar ve yansımaları... Güzel mavi gömlekler, hep sevdiğim gibi. Yüzüm karardı, sıkıldım. Işıklar gözümü kör etti, kaçarcasına çıktım binadan. Gök alabildiğine uzanıyor, arabalar kızarmış bulutların altında dört bir yana kaçışıyordu. Ufukta hayatımın en kızıl güneşi batıyordu. Gün batıyordu. Gökyüzü, binalar... Altında gezinen insanlar... Her biri birleşmiş, tek bir nesne olmuştu. Tek bir büyük resim, akıl almaz bir manzara. Bir dehşetli resmin içinde, bir minicik karakter olmuşum, neresi gerçek neresi sadece bir s...