Ana içeriğe atla

Delilerin Çolak Tanrısı

Delilerin Çolak Tanrısı

Delilerin çolak Tanrısı, Za diyelim, kendisine ait olduğunu düşündüğü evrenden boşluğa bakakaldı.

Siyah, zifiri siyah bir boşluktan başka birşey yoktu. Biraz kara madde, ölçüsü belli ama söylemeyecek, biraz da azmi vardı. Boşlukta bilinmeden kalmayı tercih etti, zamansız bir dönem boyunca. Uzaktaki evrenlerin, balon balon patlayıp yok olmalarını seyretti sakince.

Kendisinin bir benzerinin başka evrenlerde olup olmadığını düşündü uzun süre. Bulunduğu evrendeki boyutlara baktı, bu garip, kıpraşan sicimlerin oluşturduğu güzel, renkli, heyecanlı şekilleri seyretti...

Za, bir zaman düşündü, ufak bir şeyler yaratmak istedi ama sonra yorgun hissetti kendini. Biraz daha dinlendi, ama sonra  sıkıntı baskın geldi. Bulunduğu evren çok da büyük değildi, öyle kum tanesinden fazla yıldız yaratamayacaktı. Büyük patlamanın gürültüsü de fikir olarak rahatsız edici geldi. Onun yerine küçük bir patlama ile sekiz - on yıldız yaratmaya karar verdi.

“Puf” diye bir sesle biraz yıldız yarattı, renklerini de mor ile kırmızı arasında tercih etti. Birinin çok küçük kalmasına canı sıkıldı ama onu da şirin buldu bir süre sonra.

Toplam 7 güzel yıldız ile, kendisi gibi, çolak bir minik yıldız oluştu. Yıldızlar henüz fırından çıkmış poğaçalar, yada tatlı bir bahar akşamında batan güneşin ısıtması kadar sıcak ve içtendi.

Yıldızların çevresine gezegenler koydu, onların çevresine biraz uydu yerleştirdi. Kendi etraflarında dönüyorlardı. Ara sıra bir yıldızdan fırlayan parça hızla bir yerden bir yere gidiyor, tatlı bir ışık bırakıyordu arkasında.

Bütün bunlar bir tam gün sürdü onun için ve hemencik yoruldu Za, çolak tanrı.

Büyük yıldız çok sıcaktı, gezegenleri de öfkeliydi sanki. Yanardağlar patlıyor, uydular birbirinin üstüne düşüyordu.

O yıldıza “Öfke” anlamında “Kurg” adını verdi. Kurg’un çevresinde dönen en büyük gezegene de “Kurgest” adını verdi. O da öfkeli bir gezegendi, sürekli ateş fışkırtıyor, parçalarını ötelere atıyordu. Bir süre Kurgest ile Kurg’u seyretti. Kurg’un çekim gücü Kurgest’den çıkan her parçayı bir yerlere doğru itiyordu.

Kurg öfkeli bir tanrı gibiydi, kıskançtı, gezegenlerin bir şeyleri olmasın istiyordu. Zaten çok geçmeden en yakın gezegeni isim bile veremeden yuttu. Sallandı, hareketlendi ve sindirdi.

Sonra öfkesi büyüdü. Kurgest’e doğru yaklaştı bu öfke. Kurgest’den bir patlama geldi. Tanrısına isyan eden bir kul gibiydi. Kurgest’den büyükçe bir parça, bir yanardağ aslında, koptu ve Kurg’a doğru gitmeye başladı. Za; bir an dokunmak istedi bu parçaya ve parça hafifçe yol değiştirdi, koştu gitti o minik yıldızın yörüngesine girdi.

Za, minik yıldıza “Düst” adını verdi. Düst’ün hiç gezegeni yoktu, zaten çekim gücü neydi ki?

Ama Kurg’dan kaçan parça Düst’ün yörüngesinde bir süre dengesizce dolandı ve en sonunda kendine eliptik bir yol buldu. Biraz uzun, bazen soğuk ama düzenli bir yol.

Düst de bu misafiri sevdi sanki, ona şefkat gösterdi. Yutup büyümek yerine besledi sanki. Za, bütün bunları sakince olduğu yerden seyretti.

Bir süre sonra Kurg bütün çevresindekileri  yuttu, kocaman ama kocaman bir yıldız olmuştu. Biraz kırıldı bu işe Za, kendisi birşeyler yaratmıştı ve Kurg herşeyi yoketmeye çalışıyordu ama görmezden geldi, önemsemedi sanki.

Düst’ün gezegenine baktı. Öfkeden kurtulmuş, yıkımı yenmiş bir minik gezegendi işte. Hoşuna gitti, tatlı bir nefes üfledi ona. Adını da “Yaudust” koydu. Yaudust bu nefesi aldı, içine kendini kattı. Toprak ve nefesten hareketlendi hayat. Kendi kendine birşeyler oldu, kımıl kımıl canlılar çıktı. Canlılar büyüdü, birbirlerine sarıldılar. Sarıldıkça, çoğaldılar ve sonunda akıl oldu Za’nın nefesi, bilgi oldu, bilgelik oldu.

Yaudust halkı toprağına dokundu, tohum oldu toprak, gıda oldu. Sevinç oldu. Uzun baharları vardı Yaudust’un.

Yaudust halkı, baharlardan tanrılar yarattı. Za önce kıskandı ama sonra sesini çıkartmadı. Varlığının başka başka anlaşılması olarak bildi bun binlerce farklı isimdeki tanrıyı.

Bir süre diğer gezegenlere baktı Za, orada hayat yoktu ama güzellik vardı. Çeşit çeşit olay tekrarlayarak benzersiz bir ahenk oluşturuyordu. Onarı izledi çok ama çok uzun zaman boyunca.

Sonra merak etti, Yaudust halkının ne yaptığına baktı. Baktı ki Kurg’un ve Kurgest’in öfkesi topraktan Yaudust halkına geçmiş. Gezegen öfke ve nefret ile dolmuş sonunda.  Düst’ün güzelliği kirlenmiş ve yokoluş hakim olmuş.

Yıldızların dehşeti ve  yakıcı gücü, maddeye, maddeden de canlıya geçmişti. Var olmak için yok eden yıldızlar, var olmak için var eden tanrıyı ezmeye kalkmışlardı.

Za sıkıldı, biraz düşündü. Kurg’a doğru baktı. Kurg mutsuzluğunun anlatımı gibi oldu bir anda. Kurg’a “git” dedi “acıyı öfke ile boğ”

Kurg evrendeki herşeyi yuttu. Kocaman bir yalnızlık oldu. Sonra bir kibriti söndürür gibi söndürdü onu delilerin çolak tanrısı Za, biraz daha uyumaya karar verdi. Biraz daha. Sonra belki biraz daha oynardı. Zaman akıp gidiyordu sonsuzluğa ve sonsuzluk evrenler, evrenler ise tanrılar ile doluydu. Biraz dinlendi Za, madde titreşirken, onun varlığından habersiz.

19/08/2018

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Thassos

Thassos Adası, Kavala'nın açığında bulunan, belki Gökçeada büyüklüğünde güzel bir turizm bölgesi. Ulaşımı Kavala'dan yada Keramoti'den yapılabiliyor. Alexandroupoli'den yaklaşık 150 KM uzaklıkta. Güzel bir otoyol ile ulaşılıyor. Ancak Alexandroupoli/Dedeağaç ile Keramoti arasında çok az akaryakıt istasyonu var. Bu yüzden tedarikli yola çıkmak lazım. Adaya araçla ulaşım Keramoti üzerinden. Esas olarak ada, bu beldeye daha yakın. Kavala'dan yapılacak feribot seyahati daha uzun sürüyormuş. Otoyolda ilk "Feribot" talebasını takip ederek gidilebiliyor. Feribota ulaşmak için zaman zaman tabelalar ortadan kaybolduğundan, Havalaanı tabelasını takip etmek lazım. Son anda başka bir tabela ile yön bulunuyor. Tabelalarda latin alfabesi ile yazılanlar birbirini tutmadığından hayat çok zorlaşabiliyor. Chistopoli yada Hristopoli yazılabiliyor. Aynı gerekçe ile navigasyona da pek güvenmemek lazım. Aynı isme sahip bir çok şehir, bölge var. Rızkının Peşinde Bir Ma...

Alexandroupoli

Alexandroupoli, bizim bildiğimiz adı ile "Dedeağaç", Türkiye'ye son derece yakın bir sahil kasabası. Büyük değil, ama turizm açısından, sınırın Türkiye tarafından kalan bölgelere göre çok daha gelişmiş. Türkiye'den girilen otobandan çıktıktan sonra denize doğru gidince otellere ve yemek yenilebilecek yerlere ulaşılıyor. Bir gün kaldığım için çok fazla inceleyemedim ama her bütçeye göre otel ve lokanta var. Kapıdan girince otellerin verdikleri fiyatlar ile internet üzerinden alınan fiyatlar birbirinden çok farklı. Bu yüzden http://www.hotels.com yada http://www.booking.com gibi adresler uzerinden rezervasyon yapılmasını tavsiye ederim. Üstelik başka ziyaretçilerin yorumlarını da okumak mümkün. Otel fiyatları 50 EU ile 140 EU arasında değişiyor. Şu anda yüksek sezon olmasına rağmen, bize 140 EU'ya kendi havuzu olan bir oda önerdiler. Kalmadık o ayrı... Şehir merkezinde "club"lar, kafeteryalar ve lokantalar yanyana. Otel olarak Thraki oteli tercih ...

Üstümde Bunu Bulmuşlar

Ben öldükten sonra, cebimde bir sinema bileti bulmuşlar. Kötü bir macera filminin bileti, yani öyle ciddiye alınacak birşey değil. Akşam matinesiydi, indirim kartımı kabul etmemişlerdi, biraz pahallıydı. Homurdanıp ödemiştim, gişedeki kızın aldırmaz tavırları sıkıntımı ağırlaştırmıştı. Filmin başlamasına biraz zaman vardı, gezindim alışveriş merkezinde. Vitrinlere baktım, vitrinlere bakan insanlara. Fiyat etiketleri, tıpır tıpır yürüyen kadınlar. Tatlı kahkahalar, ışıklar ve yansımaları... Güzel mavi gömlekler, hep sevdiğim gibi. Yüzüm karardı, sıkıldım. Işıklar gözümü kör etti, kaçarcasına çıktım binadan. Gök alabildiğine uzanıyor, arabalar kızarmış bulutların altında dört bir yana kaçışıyordu. Ufukta hayatımın en kızıl güneşi batıyordu. Gün batıyordu. Gökyüzü, binalar... Altında gezinen insanlar... Her biri birleşmiş, tek bir nesne olmuştu. Tek bir büyük resim, akıl almaz bir manzara. Bir dehşetli resmin içinde, bir minicik karakter olmuşum, neresi gerçek neresi sadece bir s...