Ana içeriğe atla

Susurlukta bir tost ve çay

 Uzun yolculukları hiç sevmedi, ama nedense o gün ayrı bir mutlulukla çıktı yola. Burhaniye'deki evin kapısını çekti, bahçenin içinde kısa bir tur döndü. Açık bir kapı, pencere kalmadığından emin oldu.


Gecenin o garip, tutarsız karanlığı, sessizliği ile bütün evlerin üstünü örtüyordu. Hava soğuktu ve ince bir yağmur çiseliyordu. Derin, çok derin bir nefes aldı. Toprak ve deniz kokusunu çekti içine. Gökyüzünde bir iki yıldız, belli belirsiz parıldıyordu.

Yıllardır Eylül başında yazlığını kapatıp eve dönerdi. Bu kez bunu yalnız başına yapmıştı. Son bir kez balkona çıktı, kapıları zorladı, açılmadılar. Çiçeklerine, yetiştirdiği süs kabaklarına, bir kenara toplanmış saksılara baktı.

Yaşamın, bu anın içinde olmanın derin mutluluğunu hissetti içinde. Tatlı, kıpır kıpır bir duyguydu. İnsanı harekete geçiren ama sakin bir duygu. Uzakta bir evin ışığının yandığını, yaşlı bir kadının sakince mutfak penceresinden baktığını gördü. Sonra o kadının çaydanlığa su koyuşunu, onu ocağın üzerine koymasını izledi. Ocağın yanma sesini, ısısını hissetti. Çayın kokusu, birazdan kırılacak yumurtaların tadı geldi dilinin ucuna.

"Oyalandım" dedi kendi kendine. Arabaya doğru yürüdü, arabayı çalıştırdı. Yaşlıların alışkanlığı ile aynalarını düzeltti, kendini koltuğa yerleştirdi ve yola çıktı.

Köy yollarını geçip, Burhaniye'yi Edremit'e bağlayan bölünmüş yola ulaştığında, sol tarafında denizin ışığının değişimini görüyordu. Güneş, aracın sağından doğuyor, ışıkları yavaş yavaş denizi aydınlatıyordu.

Uzaktan, Middili Adasındaki dağların aydınlanmaya başladığını gördü. Yol sakindi, güzel bir çalma listesi açtı telefonundan, müziğin sesini çok açmadı. Yağmur belli belirsiz yağıyor, yoldan lastik sesi ile birlikte, su sıçrama sesi de geliyordu.

Körfezi Balıkesir'e bağlayan yolu acele etmeden çıktı. Dağların, artık iyice aydınlanmış olan ağaçların güzelliği içine işledi. Hayatının güzel yerinde olduğunu düşündü. Nedense, bitmeyen bir keyif başlamıştı. Biraz üşüdü. Isıyı arttırdı, yağmur da şiddetlendi.

Balıkesir'in içine girdi, biraz hayat ve insan görmek istedi. Yavaş yavaş ışıklarda bekledi, acıktığını hissetti. Susurlukta bir tost yemek fikri geldi aklına. Çift kaşarlı güzel bir tost, büyük bardakta çay.Peynirler azıcık yanmış, tost ekmeği kıtır kıtır, yağlı. Isırdığında ağzının içinde parçalanan, peyniri uzayan bir tost. Tadı içine işledi.

Hoşuna giden bir şarkı başladı, mırıldanarak eşlik etti. Hiç şarkı söylemez, söyleyemezdi. Bu kez, keyifle mırıldandı. Susurluğa az kalmıştı. Yağmur arttı.

Birkaç kilometre kala, trafik bir anda durdu. Önündeki araçlar dörtlülerini yaktılar, o da yaktı. Yavaşladı, "Onarım yada kaza" dedi kendi kendine. Zaten telefonundaki yol tarifinde de yol kırmızı görünüyordu.

Tam o sırada telefonu çaldı, açtı. Kızı merak etmişti. "Bana yola çıktın mı? Çok yağmur var burada" dedi, endişelendiğini belli etti. "Çıktım kızım" dedi " Zaten kaza var galiba yavaş geliyorum. Sen de üşüme" dedi "Çok soğuk, hasta olursun."

İleride devrilmiş bir araç olduğunu, çevresinde polis aracını, ayakta dikilen insanları gördü, yavaş yavaş yaklaştı. Ayaktaki insanlar, plastik yağmurluk ardından endişeli ama sakince bakınıyor, telefonla konuşuyorlardı. Çok uzaktan bir ambulans sesi gelmeye başladı.

Yaklaştıkça, yerde bir karaltı gördü. Bir plastik örtü. Yağmur, pıtır pıtır örtünün üzerine düşüyordu. Örtünün uçları rüzgarda kalkmasın diye taş koymuşlardı. Yine de rüzgar arada bir o siyah örtüyü sallıyor, uçları kıvrılıyordu.

O uçtan bir çıplak sağ ayak göründü ve sonra yine üstü örtüldü.

Ufak, beyazlamış, ojeli bir ayak.

Soğuk, asfaltın üzerinde, yağmurda yapayalnız yatan bir genç kız ayağı.

Gözünün önüne o kızın bir kaç dakika, belki bir saat önce keyifle arabasını kullandığı geldi. Akşam için yapacaklarını hayal ettiği, müzik dinlediği, Susurlukta tost yiyeceği, çay içeceği geldi.

Belki kahvesini alacak, yol boyunca şarkılar söyleyecekti.

Müziği kapattı, gaza bastı ve hızlandı. Susurlukta durmadı.

Yolda kızını aradı, bir kez, üşüyüp üşümediğini sormak için.

Yol boyu konuşmadı.

2/11/2022

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Thassos

Thassos Adası, Kavala'nın açığında bulunan, belki Gökçeada büyüklüğünde güzel bir turizm bölgesi. Ulaşımı Kavala'dan yada Keramoti'den yapılabiliyor. Alexandroupoli'den yaklaşık 150 KM uzaklıkta. Güzel bir otoyol ile ulaşılıyor. Ancak Alexandroupoli/Dedeağaç ile Keramoti arasında çok az akaryakıt istasyonu var. Bu yüzden tedarikli yola çıkmak lazım. Adaya araçla ulaşım Keramoti üzerinden. Esas olarak ada, bu beldeye daha yakın. Kavala'dan yapılacak feribot seyahati daha uzun sürüyormuş. Otoyolda ilk "Feribot" talebasını takip ederek gidilebiliyor. Feribota ulaşmak için zaman zaman tabelalar ortadan kaybolduğundan, Havalaanı tabelasını takip etmek lazım. Son anda başka bir tabela ile yön bulunuyor. Tabelalarda latin alfabesi ile yazılanlar birbirini tutmadığından hayat çok zorlaşabiliyor. Chistopoli yada Hristopoli yazılabiliyor. Aynı gerekçe ile navigasyona da pek güvenmemek lazım. Aynı isme sahip bir çok şehir, bölge var. Rızkının Peşinde Bir Ma...

Alexandroupoli

Alexandroupoli, bizim bildiğimiz adı ile "Dedeağaç", Türkiye'ye son derece yakın bir sahil kasabası. Büyük değil, ama turizm açısından, sınırın Türkiye tarafından kalan bölgelere göre çok daha gelişmiş. Türkiye'den girilen otobandan çıktıktan sonra denize doğru gidince otellere ve yemek yenilebilecek yerlere ulaşılıyor. Bir gün kaldığım için çok fazla inceleyemedim ama her bütçeye göre otel ve lokanta var. Kapıdan girince otellerin verdikleri fiyatlar ile internet üzerinden alınan fiyatlar birbirinden çok farklı. Bu yüzden http://www.hotels.com yada http://www.booking.com gibi adresler uzerinden rezervasyon yapılmasını tavsiye ederim. Üstelik başka ziyaretçilerin yorumlarını da okumak mümkün. Otel fiyatları 50 EU ile 140 EU arasında değişiyor. Şu anda yüksek sezon olmasına rağmen, bize 140 EU'ya kendi havuzu olan bir oda önerdiler. Kalmadık o ayrı... Şehir merkezinde "club"lar, kafeteryalar ve lokantalar yanyana. Otel olarak Thraki oteli tercih ...

Üstümde Bunu Bulmuşlar

Ben öldükten sonra, cebimde bir sinema bileti bulmuşlar. Kötü bir macera filminin bileti, yani öyle ciddiye alınacak birşey değil. Akşam matinesiydi, indirim kartımı kabul etmemişlerdi, biraz pahallıydı. Homurdanıp ödemiştim, gişedeki kızın aldırmaz tavırları sıkıntımı ağırlaştırmıştı. Filmin başlamasına biraz zaman vardı, gezindim alışveriş merkezinde. Vitrinlere baktım, vitrinlere bakan insanlara. Fiyat etiketleri, tıpır tıpır yürüyen kadınlar. Tatlı kahkahalar, ışıklar ve yansımaları... Güzel mavi gömlekler, hep sevdiğim gibi. Yüzüm karardı, sıkıldım. Işıklar gözümü kör etti, kaçarcasına çıktım binadan. Gök alabildiğine uzanıyor, arabalar kızarmış bulutların altında dört bir yana kaçışıyordu. Ufukta hayatımın en kızıl güneşi batıyordu. Gün batıyordu. Gökyüzü, binalar... Altında gezinen insanlar... Her biri birleşmiş, tek bir nesne olmuştu. Tek bir büyük resim, akıl almaz bir manzara. Bir dehşetli resmin içinde, bir minicik karakter olmuşum, neresi gerçek neresi sadece bir s...