Caligula, Roma imparatoruydu. 37 Yılında, yani hemen hemen iki bin yıl önce yaşamıştı. Söylenene göre, çok sevdiği bir atı vardı, Incitatus. Bu atı altın yaprakları ile bezenmiş yulaflar ile beslemesinin yanı sıra, gösterdiği ilgi, özel bakımı ne kadar çok sevdiğini göstermişti. Tarih, imparatorun atını konsül yapmak istediğini yazar. Yani ülkeyi yöneten meclis üyesi yapmak istemiş. Bugün, yani Incitatus'un konsül adayı olduğu yıldan iki bin yıl sonra, güç sarhoşu insanların yapabilecekleri bu tür çılgınlıklara hiç şaşırmıyoruz. Çünkü, imparatorlar ve diktatörler için, onların sevgisi ve ilgisi, o kişinin (göründüğü üzere bazen de bir atın) aslında yapamayacağı bir görevi alması çok sıradan bir olgu. Bugün, bu yetkilerin pek azına sahip insanlar, bunu aynı şekilde kullanmıyorlar mı? Eğer bu satırları okuyup, benim bir demokrasi, sistem eleştirisi yapacağımı zannediyorsanız yanılıyorsunuz. Siz onu kendiniz yapınız. O konuda söz bitti. Ben başka bir noktaya dikkatinizi çekmek...
13 Kasım günü, uzun yıllardır arzu ettiğim ama bir türlü gerçekleştiremediğim bir etkinlik için Düzce'ye gittim, uzun yıllar sonra sokaklarda yürüdüm, eski günlerimi andım. Yıkılan binaların hüznünü hissettim, yıkılmayan ve ayakta kalanlar da içimi acıdan anıları tutup getirdiler. Karışık duygular ile Atilla Gösterişli ile birlikte olacağımız İmza Günü ve Sohbet etkinliğine gitmek için Mekan Kafe'ye doğru yola çıktı. Oraya vardığımda, çok uzun yıllardır, belki 30 senedir görmediğim büyüklerimi, Düzce'nin "Olağan Şüpheli" sanat çevresini gördüm ve çok mutlu oldum. Mutlu oldum, çünkü gülümseyen yüzleri, umutlu bakışları, ilgileri ile aynı eskiden olduğu gibi, bu şehrin renklerinin güzelleşmesi için çaba gösteriyorlardı. Ama üzüldüm. Pek az yeni isim eklenmiş, pek az genç isim katılmıştı. Sanırım gençler, aynı saatte oynanan Düzcespor maçına gitti. Bu karışık duygular içinde İstanbul'a döndüm. Kötü haber yolda geldi. Taksim'de yıllar sonra yine patlama olmuş...